SOSYAL BİLGİLER 7. SINIF KONULARI 2015-2016
Başlıklara tıkladığınızda içeriklere ulaşabilirsiniz..
- İletişim ve İnsan İlişkileri
- Ülkemizde Nüfus
-
Türk Tarihinde Yolculuk-Türk Tarihi
- Türk Kelimesinin Anlamı
- Türklerin Ortaya Çıkışı
- Türklerin İlk Anayurdu
- Orta Asya Göçleri
- Büyük Selçuklu Devleti
- Anadolu’da Kurulan lk Beylikler
- Anadolu Selçuklu Devleti
-
Osmanlı Devleti
- Osmanlı Devleti Kuruluş Dönemi
- Osmanlı Devleti Yükselme Dönemi
- İstanbul’un Fethi
- Osmanlı Devleti Duraklama Dönemi
- Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi
- Osmanlı Devleti Dağılma Dönemi
- Osmanlı Devletinin Yıkılış Dönemi
- Trablusgarb Savaşı (1911-1912 )
- Birinci Dünya Savaşı ( 1914-1918)
-
Anadolu’nun İşgali ve Kurulan Cemiyetler
- Kurtuluş Savaşı
- Adım Adım Türkiye
-
Cumhuriyetin İlanı 29 Ekim 1923
- Türkiye Cumhuriyeti’nin Yönetim Anlayışı
- Demokrasi
- Osmanlı ve Hoşgörü
- Yazı ve Uygarlık
- Medeniyetler ve Bilimsel Çalışmaları
-
Türk Bilginleri
- İslam Bilginleri
-
Zaman İçinde Bilim
- Ekonomi ve Sosyal Hayat
- Yaşayan Demokrasi
- Ülkeler Arası Köprüler
İLETİŞİM VE İNSAN İLİŞKİLERİ
İletişim
karşılıklı bilgi alışverişi amacına yönelik bütün etkinliklere denir.
*Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa yada onun söyledikleri ile ilgili olmayan bir tepki verirse, bu durumda iletişim çatışması yaşanmış olur.Olumlu İletişim Kurmak İçin: Yapılması Gerekenler
1-Haksız eleştiri yapmamalı
2-Hatanızı kabul edin
3-Gereksiz tartışmaya girmeyin
4-Konuyu anlamadan itiraz etmeyin
5-Kendinizi büyük görmeyin
6-Görünüşünüze dikkat edin
7-Jest ve mimikleriniz doğal olsun
8-İyimser olun
9-Sevgiye ve saygıya önem verin
10-Karşınızdakini dinlemeyi bilin
*Beden dili iletişimde %60 oranında etkilidir.
11-İletişimde açık ve net olun
12-Dili iyi kullanın
13-Empati kurmayı unutmayın
14-Konuşurken ya da dinlerken göz teması kurun
15-Hoşgörülü olun *İletişim çatışmasında yaş, kültür seviyesi, ekonomik duru, yetişme ortamı, psikolojik yapı, eğitim yapısı etkendir.
KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI
Televizyon, internet, radyo, gazete, dergi
TRT: 1964 yılında kuruldu. 1968’de ilk televizyon yayınlarına başladı. İlk genel müdürü Adnan ÖZTRAK’ dır.
Ülkemizde en etkili kitle iletişim aracı televizyondur. İnsanların giyim tarzını, konuşma şeklini, hayata bakışını, olaylar karşısında duygularını, diğer insanlar hakkındaki düşüncelerini etkilemektedir.
*Kitle iletişim araçları toplumun geniş kesimlerine ileti (mesaj) dağıtan araçlardır. Yazılı olanlar gazete, dergi, broşür, kitap; görsel olanlar televizyon, bilgisayar (internet), CD, film, sinema, radyodur.
*Televizyonun iyi yanları: TV dünyaya açılan bir penceredir. Dünyada ki birçok olayı anında öğrenebiliyoruz. Aile bütünlüğünü sağlar. Aydınlatıcı ve eğlendiricidir.
*Televizyonun kötü yanları: pasif bir etkinliktir. Hareket gerektirmez. Şiddet programları çocukları etkilemektedir. Komşuluk ilişkilerini öldürür.
*Temel Haklar ve Ödevler
20. Madde: Özel Hayatın Gizliliği: herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
*1994 yılında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kurulmuştur. RTÜK yayın ilkelerine aykırı yayın yapan kanalları cezalandırır.
21. Madde: Konut Dokunulmazlığı: Kimsenin konutuna dokunulamaz. Hakim yada yetkili kılınmış makamın emri olmadan bir kişinin konutuna girilemez, arama yapılamaz.
Başlıca Temel Haklar:
1)Yaşama hakkı(17.)
2)Kişi dokunulmazlığı hakkı(17.)
3)Sağlık hakkı(56.)
4)eğitim hakkı(42.)
5)Dilekçe hakkı(74.)
6)özel yaşam gizliliği hakkı(20.)
7)Konut dokunulmazlığı hakkı(21.)
8)Seçme ve seçilme hakkı(67.)
Başlıca Temel Özgürlükler:
*Düşünce kanaat ve ifade özgürlüğü(26.)
*Basın özgürlüğü(28.)
*Din ve vicdan özgürlüğü(24.)
*Haberleşme özgürlüğü(22.)
*Yerleşme ve seyahat(23.)
*Toplantı hak ve seyahat özgürlüğü(23.)
*Bilim ve sanat özgürlüğü(27.)
Temel hak ve özgürlükler savaş.seferberlik,sıkı yönetim,olağan üstü hal,kamu sağlığı ve kamu güvenliği durumlarında devlet tarafından kısıtlanabilir.
Atatürk ve İletişim
*Sivas Kongresi sonunda alınan kararları halka duyurmak amacıyla İrade-i Milliye adlı gazete çıkarıldı. (Atatürk benim gazetem demiştir.)
*10 Ocak 1920′ de Yunus Nadi ve Halide *Edip tarafından Anadolu Ajansı (AA) kuruldu.
*7 Ekim 1920:İlk resmi gazete (Ceride-i Resmiye) yayın hayatına başladı.
*18 Kasım 1927 Ankara Radyosu yayına başladı.
Tekzip: Bir kişi ya da kurum hakkında gerçeğe aykırı yayın yapıldığında, yayınlanması istenen düzeltme ve cevap yazısıdır.
*Kitle İletişim Araçlarının Amaçları:
1-Haber verme
2-Eğitim
3-Reklam
4-Denetim ve eleştiri
5-Eğlendirme
6-Kamuoyu oluşturma
İletişim Niçin Gereklidir?
*İnsan toplumsal bir varlıktır. Ve sürekli iletişim ihtiyacı içerisindedir.
*İletişim kültürünün oluşumunda ve gelişiminde önemli bir rol oynar.
*İletişim insanlar arasında ki bilgi alışverişini sağlar.
*İletişim toplumsal düzenin oluşmasında önemli bir rol oynar.
ATATÜRK’ÜN İLETİŞİME VERDİĞİ ÖNEM
Atatürk’ün İletişime verdiği önemi Aşağıda yaptığı çalışmalarla anlayabiliyoruz
– 4 Eylül 1919 – İrade – i Milliye Gazetesi’nin çıkarılması
– 10 Ocak 1920 – Hakimiyet – i Milliye Gazetesi’nin çıkarılması
– 6 Nisan 1920 – Anadolu Ajansı’nın kurulması
– 7 Ekim 1920 – Ceride – i Resmiye Gazetesi’nin çıkarılması
– 1925 – Telsiz Telgraf hahından Kanun’un çıkarılması
– 1927 – Telsiz Telgraf vericilerinin hizmete girmesi
– 6 Maysıs 1927 – İstanbul Radyosu’nun yayına başlaması
– 18 Kasım 1927 – Ankara Radyosu’nun yayınına başlaması
ETKİLİ İLETİŞİM
Toplumsal barış ve huzurun sağlanmasında kişiler arası iletişim çok önemli bir yer tutmaktadır.
Etkili iletişim yöntemini benimsemek ve bunu ilişkilerimizde doğru olarak kullanabilmek için iletişim engellerini bilmekte yarar vardır. İnsanlar arası etkileşim ve olumlu iletişimi engelleyen etmenleri şöyle sıralayabiliriz:
Kendi düşünce fikirlerimizi tek doğru olarak benimsemek, başkalarının fikir, düşünce ve duygularını önemsememek ve saygı göstermemek. İnsanların birbirleriyle yaptıkları iletişimde televizyonda ki tartışma programlarında bunu görmek mümkündür. Birçok insanın kendi fikirlerini tek doğru olarak anlattığını, karşısında ki insanın fikir ve düşüncesine değer vermediğini saygı göstermediğini görmekteyiz. Böyle bir durumda ise kişiler arasında olumlu ve etkili iletişimden söz edilemez.
ÜLKEMİZDE NÜFUS
A)Nüfus ve nufüsün dağılışı
İnsanlar, tarih öncesi devirlerde doğal ortamın etkisiyle göçebe olarak yaşamışlardır. Zamanla yerleşik hayata geçerek yaşadıkları ortamın kaynaklarını kullanmaya başlamışlardır. Bazı ihtiyaçlarını karşılamak için diğer insan grupları ile ilişki kurmuşlardır. Birbirleri ile mücadelelerinde sayıca çok ve nitelikli olmanın önemi nüfus kavramını ortaya çıkarmıştır. Nüfus, günümüzde de tüm dünya ülkeleri için önemli güç kaynağı ve devamlılıklarını sağlamada gerekli bir unsurdur.
Ülkemiz nüfusunun hızla artmasıyla her geçen gün birim alana düşen insan sayısı da artmaktadır. Ülkemizin coğrafi özellikleri bölgeden bölgeye hatta aynı bölge içerisinde bile farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar, yerleşme ve nüfus dağılışını etkilemektedir. Hem kıyı kesimler ile iç kesimler arasında hem de batı ve doğu bölgeleri arasında belirgin farklar vardır. Bir yerde nüfusun az ya da çok olmasında çeşitli faktörler etkili olur. İnsan yaşamı ve çeşitli faaliyetlerine elverişli alanlar nüfus bakımından daha kalabalıkken elverişli olmayan alanlar ise daha seyrek ve az nüfusludur.
Nüfus
Belirli bir tarihte ve sınırları belli bir alanda yaşayan insan sayısıdır.
Nüfus Yoğunluğu
Bir kilometrekarede yaşayan insan sayısıdır. Ülkemiz “nüfus yoğunluğu haritası” incelediğinde nüfus yoğunluğunun düzensiz şekilde değiştiği görülür.
Nüfus yoğunluğu şu formülle hesaplanır.
Nüfus Yoğunluğu= Yaşayan İnsan Sayısı/Yüz ölçümü
Nüfus Dağılışını Etkileyen Faktörler
Ülkemizde nüfusun dağılışını etkileyen etkenleri iki grupta incelebiliriz. Bunlar doğal ve beşerietkenlerdir.
DOĞAL ETKENLER
- İklim: Kıyı bölgelerimizde denizlerin iklim üzerinde ılıtıcı etkisi vardır. Genel olarak sıcaklık şartlarının daha elverişli olduğu kıyı kuşağında nüfus yoğunluğu fazladır. Buna karşılık kuraklığın etkili olduğu ve kışların sert geçtiği karasal iklim alanlarında nüfus yoğunluğu daha fazladır.
- Yer şekilleri: Ülkemizde yüksek ve engebeli alanlarda ulaşım zor, ekonomik faaliyetler alanları kısıtlı olduğu için nüfus azdır. Buna karşın yüksekliği fazla olmayan düzlüklerde nüfus daha yoğundur.
- Bitki Örtüsü: Gür ormanların bulunduğu alanlarda insanların yerleşmesi ve çeşitli faaliyetlerde bulunması zordur. Karadeniz Bölgesinin doğusunda ve batısında nüfusun seyrek olmasında ormanların geniş yer kaplamasının etkisi fazladır.
- Su kaynakları: Su, yaşamın temel ihtiyaçlarından birisidir. Suyun bol olduğu yerlerde yerleşmeler ve nüfus daha yoğundur. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde su kaynaklarının az olduğu yerlerde nüfus seyrektir.
BEŞERİ (İNSANA DAYANAN) ETKENLER:
- Sanayi: Sanayi tesislerinin çok olduğu yerde iş imkânları da çoktur. Bu durum sanayileşmiş alanların göç almasına neden olur. İstanbul-Kocaeli-Sakarya illerinde bulunan sanayi tesisleri bu yörenin kalabalık nüfuslu olmasına neden olmuştur.
- Tarım: İnsanların en eski ekonomik faaliyetlerinden birisidir. İklim şartlarının da uygun olduğu, yılda birden fazla ürün alınan ve çok çeşitli ürünlerin yetiştiği kıyı ovalarımızda nüfus yoğundur.
- Turizm: Turizm giderek gelişen bir ekonomik faaliyettir. Hizmet sektöründe çalışanlara iş imkanı sağlar, ticareti canlandırır. Bu nedenle deniz turizminin yoğunlaştığı Akdeniz ve Ege kıyılarımızda nüfus fazladır.
- Ulaşım: Konumu nedeniyle önemli ve işlek yolların kavşak noktalarında kurulan yerleşmeler daha hızlı gelişir. İstanbul bu durumun en güzel örneğidir. Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan boğazın iki yakasında kurulması kara, deniz, demir ve hava yolları ile önemli merkezlere bağlı olması kentin gelişimini hızlandırmıştır. Ayrıca deniz kenarında yer alan Mersin, Antalya, İzmir, Samsun, Trabzon gibi kentlerimizin iç kesimlerle kara ve demir yolu bağlantısı vardır. Bu kentlerin gelişmelerinde ve nüfuslarının artmasında kara ve demir yollarının önemi büyüktür.
- Yer altı kaynakları: İşletmeye açılan maden yatakları ve enerji kaynaklarının bulunduğu yerlerden iş imkânları oluşur. Bu durum nüfusu artırır. Ülkemizde Zonguldak, Manisa, Batman gibi kentlerin gelişmesinde enerji kaynakları zenginliği etkili olmuştur.
- Sosyal ve kültürel etkenler: Üniversite ve diğer eğitim kurumları, sinema, tiyatro gibi kültürel faaliyetler, spor, sergi fuar organizasyonları ile hastaneler nüfusu artıran diğer etkenlerdir. Büyük kentlerimiz bu etkinliklerin yapıldığı yerlerdir. Kalabalık nüfusları ile ticaretin canlı olduğu bu merkezlerin gelişmesinde, sosyal ve kültürel faaliyetler önemli rol oynamaktadır.
ÖZET: Doğal, beşeri ve ekonomik özellikler insanların yerleşimini ve nüfusun dağılışını etkiler. Türkiye’nin coğrafi özelliklerinin farklı olması nüfusunun dağılışının karmaşık ve düzensiz olmasına yol açmıştır. Şartların ekonomik faaliyetlere uygun olduğu yerlerde nüfus kalabalık, kısıtlı olduğu yerlerde seyrektir.
Türkiye Nüfusunun Özellikleri
Şehirleşme: Özellikle sanayinin gelişmesi sonucu nüfusun şehirlerde toplanması ve şehir alanlarının genişlemesi süreci.
- Tablo ve grafiklerden yararlanarak, ülkemiz nüfusunun özellikleri ile ilgili verileri yorumlar.
Ülkeler, yirminci yüzyılın ortalarına kadar dünyada güçlü olmak için nüfus sayılarının fazlalığını yeterli ve gerekli görüyorlardı. Ancak günümüzde nüfusun sayısal fazlalığından çok nitelikleri üzerinde durulmaktadır. Bu nedenle ülkeler, sınırları içinde ne kadar insan yaşadığını ve bu insanların ne gibi özelliklere sahip olduğunu tespit etmeye ihtiyaç duyarlar.
Tarihte özellikle asker alınacak ve vergi verecek nüfusu belirlemek için nüfus miktarı bilinmek isteniyordu. Bu amaçla Osmanlı Devleti’nde ilk nüfus sayımı II. Mahmut döneminde 1831 yılında yapılmıştı.
Günümüzde nüfus sayımları neden yapılır?
Günümüzde asker ve vergi amaçlarına ek olarak nüfusun sayısı, artışı-azalışı, kır-kent nüfusu, çalışma durumu, gelir düzeyi, doğum ve ölüm oranları, eğitim durumu, yaş ve cinsiyet gibi özellikleri tespit etmek için nüfus sayımı yapılmaktadır. Çünkü ülke kalkınma planlarının yapılması ve uygulanabilmesi için ülke nüfusunun hangi özelliklere sahip olduğunun bilinmesi gereklidir.
A-Nüfus Sayımları ve Nüfus Artışı
Ülkemizde Cumhuriyet ilanından sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Daha sonraki nüfus sayımı 1935’te ve bundan sonra sonu sıfır ve beş ile biten yıllarda yapılmıştır. 1990 yılından sonra 10 yılda bir sayım yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak ihtiyaca bağlı olarak 1997 yılında ara sayım, 2000 yılında son kez genel sayım yapılmıştır. 2007 yılından itibaren de Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) geçilmiştir. Artık nüfusumuzun özellikleri TC Kimlik Numarası ile elektronik ortamda tespit edilmektedir.
Bir ülke nüfusunun artmasında veya azalmasında doğumlar ve ölümler belirleyici rol oynar. Eğer bir ülkede doğumlar ve ölümler fazla olursa nüfus artar. Bu doğal nüfus artışıdır. Göçler de nüfusun artmasına veya azalmasına neden olur. Nüfus artışında kadın başına düşen doğum sayısı yani doğurganlık önemlidir. Doğurganlık arttıkça nüfus artış hızı da artar. Geri kalmış toplumlarda doğurganlık yüksektir. Eğitim düzeyi yüksek ve gelişmiş toplumlarda doğurganlık daha azdır. Ülkemizde kır ve şehir yerleşmeleri arasında doğurganlık oranları farklıdır. Şehirde yaşayan kadın, çalışma hayatının içindedir. Çalışarak çocuk büyütmenin zorlukları nedeniyle az çocuk yapma eğilimindedir. Köylerde ise insan gücüne dayalı ekonomik faaliyetler yaygın olduğu için fazla çocuk yapma isteği ön plana çıkar.
İlk sayımdan günümüze kadar nüfusumuz devamlı artmıştır. Aşağıdaki grafik ve tabloda görüldüğü gibi artış miktarı değişik nedenlerle değişikliğe uğramıştır.
B-Türkiye’de Nüfusun Yaş ve Cinsiyeti’ne Göre BilgilerÜlkeler için nüfus özelliklerini bilmek birçok bakımdan önemlidir. Özellikle geleceğe yönelik planlamaların yapılmasında, nüfusun cinsiyete göre yaş dağılışı bilinmelidir. Çünkü farklı yaş ve cinsiyette olanların istek ve ihtiyaçları, potansiyelleri birbirinden farklıdır. Örneğin, bir yerde yaşayan nüfusun çoğunluğu çocuk yaşta ise orada yapılacak yatırım planları ile nüfusun çoğunluğunun gençlerden veya yaşlılardan oluştuğu yer için yapılacak yatırım planları farklı olacaktır. Çocukların çoğunlukta olduğu yere öncelikle okul ve oyun alanı, gençlerin çoğunlukta olduğu yere ise öncelikle yüksekokul, iş imkânı sağlayan yerlerin veya spor tesislerinin, yaşlıların olduğu yere ise huzurevi veya dinlenme alanlarının yapımına öncelik verilir. Bir ülkenin iş gücü miktarı da nüfusun yaş yapısıyla doğrudan ilgilidir. Yaş ve cinsiyete göre nüfus sayısı nüfus piramidi adı verilen grafiklerle gösterilir. Nüfus piramitlerinin yorumlanmasıyla önemli bilgiler elde edilir. Ülkemizin nüfus piramidi şöyledir:
Nüfus piramidi ve tablo incelendiğinde
- Türkiye’de kadın ve erkek nüfus miktarlarının birbirine yakın olduğu,
- Nüfus piramidinin taban kısmının geniş olmasından dolayı Türkiye’de doğurganlığın yüksek olduğu,
- En fazla nüfusun kadın ve erkeklerde 10-14 yaş grubunda toplandığı,
- Nüfusumuzun yarıdan fazlasının 30 yaşından küçük olduğu,
- Yaşlı nüfus oranının düşük olduğu,
- Türkiye nüfusunun genç ve dinamik bir yapıya sahip olduğu görülür.
C-Kır ve Kent Nüfusu
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir şehirleşme hareketi yaşanmaktadır. Cumhuriyetin ilan edildiği ilk yıllarda nüfusumuzun çoğu kırsal kesimde yaşamaktaydı. Günümüzde 1950’li yıllardan itibaren kent nüfusunda belirgin bir artış olmuştur. 1985 yılında ise ilk kez kent nüfusu, kır nüfusu oranını geçmiştir. 2010 yılında ise ilk sayım sonuçlarındaki kır ve kent nüfusu oranları yer değiştirmiştir.
Şehirlerdeki nüfus artışı doğal artıştan çok göçlerle olmaktadır. Kırsal kesimde özellikle tarımda makineleşme, ekilebilir arazilerin miras yoluyla parçalanması işsizliğe neden olmuştur. Kentlerin sahip olduğu geniş imkânlar, köyden kente göçü hızlandırmış, büyük kentler çok göç almıştır. Şehirleşme ülkemizin her yerinde aynı hızda olmamak- tadır. Bölgelere göre kent nüfusunun dağılışı değerlendirildiğinde, en çok kentli nüfusun Marmara Bölgesinde bulunduğu görülür. Bölgede kentli nüfusun fazlalığının temel nedeni sanayi faaliyetlerinin yoğun olmasıdır.
D-Nüfusun Eğitim Durumu
Nüfusun önemli özelliklerinden biri de eğitim durumudur. Bir ülkede her alanda eğitilmiş insan sayısının fazlalığı o ülke için önemli bir güç kaynağıdır. Bu nedenle ülkeler, insanların eğitime önemli miktarda kaynak ayırarak yatırım yaparlar. Gelişmiş ülkelerde nüfusun tamamına yakını okuma yazma bilir ve yükseköğrenim görenlerin oranı da fazladır. Bu ülkelerde eğitim için ayrılan kaynak büyüktür.
Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanından sonra eğitim görmüş insan sayısını artırmak amacıyla hızla yatırım yapılmıştır. O yıllarda okuryazar oranı çok düşüktü. Yeni alfabenin kabulü ile yandaki fotoğrafta görüldüğü gibi 1928 yılında okuma yazma seferberliği başlatılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise eğitim alanında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze, nüfusumuzun okuryazarlık oranı artmış ve eğitim seviyesi yükselmiştir.
Günümüzde zorunlu eğitim süresi dört yıl ilkokul, dört yıl ortaokul ve dört yıl lise eğitimi olmak üzere toplam 12 yıldır. Ülkelerin gelişmesinde ve dünya ülkeleri arasında ön sıralarda yer alması iyi yetişmiş vatansever insanlarla sağlanabilir. Ülkemiz, Atatürk’ün başlattığı eğitim ve öğretim çalışmalarıyla bu yönde hızla ilerlemektedir.
E-Nüfusun Çalışma Durumu
İnsanlar yaşamlarını devam ettirebilmek için üretmek ve ekonomik faaliyetlerde bulunmak zorundadır. Bu ekonomik faaliyetler tarım, sanayi ve hizmet sektörleri olarak üç grupta toplanmaktadır.
Bir ülkede 15-64 yaş grubu nüfusun fazla olması, o ülkede çalışma çağındaki nüfusun da fazla olduğu anlamına gelir. Ülkemizde bu yaş grubu nüfus çok fazladır. Gelişmiş ülkelerde çalışan nüfusun büyük bölümü tarım dışı sektörlerde çalışır. Ülkemizde de tarım sektöründe çalışan nüfus oranı giderek azalmaktadır. Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi günümüzde ülkemizde çalışanların çoğu hizmet ve sanayi sektöründedir.
Yıllara Göre Türkiye’de Çalışan Nüfusun İş Kollarına Göre Dağılımı
Ülkemizde sanayi tesisleri genellikle büyük şehirlerin yakınlarında toplanmıştır. Ticaretin de canlı olduğu nüfusu kalabalık olan şehirlerimizde, sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışanların sayısı fazladır. Köylerimizde tarım ve hayvancılık en önemli ekonomik faaliyettir. Bu nedenle kır nüfusunun çoğu tarım sektöründe çalışmaktadır.
ÖZET: Nüfusumuzun miktarını ve özeliklerini belirlemek için çeşitli kayıtlar tutulur. Nüfusumuzun genel özelliklerini herkesin kolay anlayabilmesi için grafik ve tablolardan yararlanılır. Nüfusumuzun cinsiyet, yaş grubu, okuryazarlık, çalışan, kır-kent nüfusuna göre dağılımını grafik ve tablolarını inceleyerek yorumlayabiliriz.
C)Göçün neden ve sonuçları
Göç: İnsanların çeşitli sebeplerle geçici bir süre veya daimi olarak yaşadığı yeri değiştirmesi.
İnsanlar İlk Çağlardan beri yerleşmek için yaşam şartlarının daha iyi olduğu yerleri aramışlardır.Ekonomik, siyasi, dinî, sosyal nedenler ve doğal afetlere bağlı olarak yaşam yerlerini değiştirmişlerdir.
Göç kendi içerisinde ikiye ayrılır. İÇ GÖÇ VE DIŞ GÖÇ.
İÇ GÖÇ:
Ülke sınırları içinde göç yapılıyorsa iç göç olarak adlandırılmıştır. İç göç yurt içinde nüfusun dağılışını etkiler. İç göç kendi içerisinde ikiye ayrılır:
Sürekli Göç: Ülke içinde sürekli olarak yapılan yer değişikliğidir. Memurların atamaya bağlı göçü, iş bulunup yapılan göçler bu göçe örnektir.
Mevsimlik Göç: Belli mevsimlerde çalışma amacıyla bazı bölgelerimizden diğerlerine geçici işçi göçleri de yapılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki pek çok aile, hasat zamanlarında tarım işçiliği yapmak için diğer bölgelerimize gider, hasat bitince memleketine gidip hasat bitince de memleketine dönmektedir. Turizm veya hayvancılık yapmak için yürütülen yaylacılık faaliyetleri de geçici göçtür.
İç Göçün Nedenleri:
Kırsal kesimde temel ekonomik faaliyet tarımdır. Doğal nüfus artışının yüksek olması, tarımda makineleşme, toprakların miras yolu ile bölünmesi, köylerde geçimi zorlaştırmakta ve işsizliği artırmaktadır. Ayrıca şehirlerdeki ekonomik, sosyal ve kültürel imkânlar da köyde yaşayanların ilgisini çekmektedir. Kendine, ailesine ve çocuklarına daha iyi gelecek kurmak isteyenler şehirlere göç etmektedir. Bu durum, kentlerde nüfus artışını hızlandırmaktadır.
İç Göçün Sonuçları:
Nüfusun kitleler hâlinde yer değiştirmesine sebep olan göç, beraberinde bazı sorunları da getirir. Kırdan kente yapılan göçler, şehirlerde nüfusun çok fazla artmasını sağlar. Nüfusun hızlı artışı, konut yetersizliğine neden olur. Göç sonucu yerleşim alanı büyür, sanayi tesisleri şehrin merkezinde kalır. Yakın çevredeki tarım alanları farklı amaçlar için kullanılmaya başlar. Soldaki fotoğrafta görüldüğü gibi trafik yoğunlaşır. Okullar, hastaneler ihtiyaca cevap veremez duruma gelir. Nüfusa yönelik yatırımların yapılması ülke ekonomisine de yük olur.
DIŞ GÖÇ:
Sürekli veya geçici olarak yapılan yer değiştirme, ülkeler arasında yapılıyorsa dış göç olarak adlandırılmıştır. Dış göç ise nüfus miktarını etkiler.
Dış Göçün Nedenleri: Ülkeler arasındaki gelişmişlik farkı, savaşlar, sınır ve rejim değişiklikleri, nüfus değişim anlaşmaları, etnik ve dinî baskılar da göçe sebep olabilir. Örneğin; Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye ve Yunanistan arasında nüfus değişimi (mübadele) sözleşmesi imzalanmıştır. Buna göre Türkler Yunanistan’dan ülkemize, Rumlar da ülkemizden Yunanistan’a göç etmiştir. Rejim, etnik ve dinî baskılar sebebiyle Balkanlarda yaşayan çok sayıda soydaşımız Anadolu’ya göç etmiştir. Ülkemizden 1960’lı yıllardan itibaren Avrupa ülkelerindeki işçi ihtiyacını karşılamak için göç edenler olmuştur. Bu amaçla Almanya ile 1961 yılında işçi alım anlaşması imzalanmıştır. Bu gün yurt dışına işçi olarak giden ve orada yaşayan vatandaşlarımızın sayısı oldukça fazladır. Bunların bir kısmı o ülkede kendiişlerini kurmuşlardır.
Dış Göçün Sonuçları: İşçi göçü, ülkemizdeki işsizliğin azalması ve ekonomimize döviz kazandırması açısından önemlidir.
Beyin göçü: Dışgöçün bir çeşididir. Yükseköğrenim görmüş, nitelikli, alanında uzman kişiler daha gelişmiş ülkelere göç etmektedirler. Özellikle geri kalmış veya az gelişmiş ülkelerin kalkınma umudu, yetiştirdikleri uzmanlardır. Bunlar, daha iyi şartlarda çalışma ve yaşama imkânlarını gelişmiş ülkelerde aramaktadırlar. Beyin göçü olarak adlandırılan bu olay, geri kalmış ülkelerin gelişmesini daha da geciktirmektedir.
D)Eğitim ve Çalışma Hakkı
Hak: Bireyin diğer insanlarınkine müdahale etmeden kendi hayatına yön verme özgürlüğü ve hukuk düzeninin kişilere sağladığı yetkidir.Eğitim ve öğrenim hakkı ve bu hakkın nasıl kullanılacağı, yasal düzenlemeler ile ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Yasalarımıza göre eğitim herkes için önemli bir hak- tır. Ülkemizde eğitim bütün çocuklar için 12 yıl zorunlu olup devlet okullarında parasızdır. Devlet, yardıma muhtaç başarılı öğrencilerin eğitimini tamamlayabilmeleri için burs ve benzeri yardımlar yapar. Özel eğitime ihtiyacı olan çocukları topluma kazandırmak için gerekli önlemleri alır. Anayasamızın 42. maddesi bu hakları düzenleyerek güvence altına almıştır. Devletimiz, her seviyede eğitim kurumu açarak vatandaşlarının hizmetine sunmuştur. Bunun yanı sıra hayırsever vatandaşlarımız ve sivil toplum kuruluşları da eğitim ve öğretim hizmetlerine katkı sağlamaktadırlar. Vatandaşlarımız, devlete karşı ödev ve sorumlulukları kapsamında sahip olduğu imkânları diğer vatandaşlarımızla paylaşarak okul, derslik, laboratuar, spor salonu gibi tesislerin yapımını üstlenmektedirler. Ayrıca ver- dikleri öğrenim bursları ile maddi durumu yetersiz olan öğrencilerin eğitimini tamamlamalarını sağlamaktadırlar.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI MADDE 42– Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. |
Nüfusumuzun genç ve dinamik bir yapıya sahip olduğunu, ülkemiz nüfusunun %67’si çalışabilir durumda olduğunu belirtmiştik. Yasalarımızın sağladığı önemli haklardan biri de çalışma hakkıdır.
Anayasamızın 49, 50 ve 60. maddeleri ile çalışma hakkı güvence altına alınarak sosyal güvenlik ile ilgili hususlar düzenlenmiştir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI MADDE 49– Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
MADDE 50– Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar. Dinlenmek, çalışanların hakkıdır. Sosyal güvenlik hakkı MADDE 60– Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar |
Herkes, çalışma ve işini özgürce seçme hakkına sahiptir. Ancak ülkemizin en önemli sorunlarından biri de işsizliktir. Çalışabilir nüfusumuzun iş talepleri, devlet ve özel sektör yatırımları ile karşılanmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde çalışma hayatını düzenleme ve yürütme görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verilmiştir. Bakanlık, işçi, esnaf, çiftçi, memur ve işverenlerin birbirleri ile ilgili ilişkilerini düzenler ve yönetir. Bu amaçla; çalışanların sosyal güvenliğinden sorumlu olarak Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur. Ülkemizde işsizliğin önlenmesi, iş bulma ve iş imkânlarının geliştirilmesi görevini Türkiye İş Kurumu yapmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgemizde kadınların toplum içindeki yerini geliştirmek amacıyla çalışan Çok Amaçlı Toplum Merkezleri (ÇATOM) faaliyettedir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çalışma hayatının en önemli sorunlarından biri de çocuk yaşta işçi çalıştırılmasıdır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, dünya çocuklarının korunması için hazırlanmıştır. Türkiye, bu sözleşmeyi 1994 yılında imzalayarak belirlenen şartları uygulamayı kabul etmiş ve yasal düzenlemeleri yapmıştır. Ülkemizde de çocuklar, aşağıda verilen, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 32. maddesinde belirtilen şartlarda çalıştırılabilirler.
“1. Taraf Devletler, çocuğun ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı ve bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkını kabul eder.
- Taraf Devletler özellikle şu önlemleri alırlar:
- a) İşe kabul için bir ya da birden çok asgari yaş sınırı tespit ederler.
- b) Çalışmanın saat olarak süresi ve koşullarına ilişkin uygun düzenlemeleri yaparlar.”
ÖZET: Ülkemizde herkese eğitim hakkı sağlanmıştır. Genç ve dinamik nüfusun fazla olması okul ve iş ihtiyacını arttırır. 12 yıllık eğitimin yasalarla zorunlu olduğu yurdumuzda eğitim seviyesi hızla yükselmektedir. Fazla olan iş gücü, bölgeler ve ülkeler arasında işçi göçlerine neden olmaktadır. Ülkemizde herkes işini özgürce belirleme hakkına sahip olup çalışan hakları gelişmiş ülkeler seviyesindedir.
E)Yerleşme ve Seyehat Özgürlüğü
Yerleşme: İnsanların boş bir bölge- ye ekonomik fayda sağlamak için konut yapması ve yaşama yeri olarak seçmesi.
Kazanım:
- Yerleşme ve seyahat özgürlüğünü açıklar.
İnsanlar, farklı amaçlar için bir yerden başka yerlere seyahat etmektedirler. Beslenme, barınma ve yaşam için yeni yerler aramak amacıyla başlayan ilk seyahatler günümüzde daha sık yapılmaktadır. Dünya nüfusunun artması ve ulaşım teknolojisindeki gelişmeler, seyahatin önem kazanmasına sebep olmuştur.
Vatandaşlarımız ülke sınırları içinde istedikleri yere gidebilir ve yerleşebilirler. İnsanlar hayatlarını en kolay ve rahat sürdürebilecekleri ortamları tercih etmektedir. Yükselti, engebe, su kaynaklarının varlığı, tarım toprakları, iklim özellikleri gibi fiziki şartlar ile madencilik, sanayi, ticaret, turizm ve ulaşım gibi ekonomik faaliyetler bu seçimi etkileyen faktörlerdir. Ülkemizin doğal özellikleri genellikle yerleşmeye uygundur. Bununla birlikte yüksek ve engebeli alanlar, iklim özellikleri bazı yerlerde yerleşme ve seyahati zorlaştırır. Ulaşım ve tarım imkânlarının kısıtlı olduğu engebeli alanlarda yerleşmeler küçük ve az nüfusludur. Türkiye’de 35 binden fazla köyün bulunması bu yüzdendir. Fiziki şartlar nedeniyle yerleşmelerin az nüfuslu ve dağınık olması ulaşım maliyetini yükseltir, seyahati zorlaştırır.
Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Devlet; adaletli bir hukuk düzeni ile kişilerin özgürlüklerini korur ve onlara eşit haklar verir. Verilen haklar, anayasa ve yasalarla güvence altına alınır. Anayasamızın 23. maddesine göre herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Bu madde, vatandaşlarımızın yerleşme ve seyahat hakkını düzenlemekte ve kullanış biçimini açıklamaktadır. Belirtilen bu haklar ve sağlanan özgürlükler, anayasada belirtilen durumlarda kısıtlanabilir. Kısıtlamaların uygulanması, çıkarılan yasalar ve mahkeme kararlarına bağlıdır.
ÖZET: Vatandaşlarımız ülke içinde istedikleri yerlere seyahat edebilir ve yerleşebilir. Bu hak, yasalarla güvence altına alınmıştır.
TÜRK TARİHİNDE YOLCULUK-TÜRK TARİHİ
TÜRK KELİMESİNİN ANLAMI
Çeşitli kaynaklarda ve değişik uygarlıkların kaynaklarında TÜRK ismi ile ilgili çeşitli anlamlar vardır. Türkler’in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması nedeniyle birçok bilim adamı “Türk” adının nereden geldiği hakkında araştırmalar yapmış, bu araştırmalar neticeside Türk adı ilk defa MÖ. XIV. yy’da “Tik” vveya “Tikler” adıyla geçmeye başlamıştır.
Türk Nedir ?
- Türk adına çeşitli kaynak ve araştırmalarda türlü manalar verilmiştir. Çin kaynakları Tu-küe (Türk)’ü miğfer olarak , İslam kaynakları ise ses benzetmesine dayanarak terkedilmiş,olgunlukçağı ve benzeri manalar vererek yeni anlamlar üretmiştir.
- XIX. asırda A. Vambery’nin ilmi izaha yakın olan fikrine göre ise Türk kelimesi “TÜREMEK”ten gelmektedir. Zira Gökalp bunu “TÜRELİ” yani kanun ve nizam sahibi olarak açıklamıştır.
Ancak Türk sözünün cins isim olarak “GÜÇ-KUVVET” manasında olduğu, buradaki Türk kelimesinin milletin adı olan “Türk” kelimesi ile aynı olduğu A.V. Le Coq tarafından ileri sürülmüştür. Bu iddia Kök-Türk kitabelerinin çözücüsü olan V. Thomsen tarafından kabul edilmiş,aynı iddia G. Nemeth’in tetkikleri ile de ispat edilmiştir.
Ayrıca Türk kelimesinin cins isim olarak “ALTAYLI” (Ceyhu ötesi Turanlı) kavimlerini ifade etmek üzere 420 yıllarına ait bir Pers metninde, daha sonradan 515 hadiseleri dolayısıyla “Türk-Hun”(Kudretli-Hun) tabirlerinin de geçtiği bilinmektedir.
İran kaynaklarında Türk sözü “Güzel İnsan” karşılığında kullanılırken, XI. yy’da Kaşkarlı Mahmut “Türk adının Türkler’e Tanrı tarafından verildiğini ” belirterek, “Gençlik,kuvvet,kudret ve olgunluk çağı” demek olduğunu bir kez daha belirtmiştir. Tarihçiler ise Türk kelimesinin “Güçlü-Kuvvetli” anlamına geldiğini kabul etmektedirler.
Orhun yazıtları’ındaki anlamı bir ırk adından çok, “düzenli” bir kavimdir. yazıtlarda “türük budun” (düzenlenmiş, bir araya getirilmiş topluluk) olarak geçiyor. sonradan “oğuz” olmaktan çok milliyetçilik akımıyla birlikte (biraz da eski dönemlerdeki yabancıların bize türk demesi sayesinde) millet olarak bu ismi benimsedik.
Orta asyada güç ve kuvvet anlamlarından türeyen gerçek söylenişte türük olarakta telaffuz edilen sözdür.
Tatarca’da ise “törük” sözcüğü (türk sözcüğü ile bağlantısı olduğu tartışmalı) güçlü, kuvvetli anlamına geliyor.
Son olarak Türk ırkının çok eski olması nedeniyle Türk adının nerden geldiği hakkında birçok iddia ve görüşler ileriye sürmüşlerdir. Buna göre,
- -Heredotos’un doğıu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTAB‘lar.
- -İskit topraklarında doğdukları söylenen TYRKAE‘ler
- -Tevratta adı geçen Togarma‘lar.
- -Eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA‘lar veya THRAK‘lar
- -Esiki Ön Asya çivili metinleride görülen TURUKKU‘lar.
- -Çin Kaynaklarında MÖ. I.yy’da rol oynadıkları belirtilen TİK veya Dİ‘ler
Bizzat “Türk” adını taşıyan Türk kavimleri olarak gösterilmektedir.
TÜRKLERİN ORTAYA ÇIKIŞI
Türk Kimliğinin Ortaya Çıkışı ile Türklerin kendilerine Türk demeye başlaması, Türk Kelimesinin anlamını ve İlk Türk toplumları hakkında araştırma notları.
ORTA ASYA’DAN GÖÇLER :
Türkler ilk yurtları olan ORTA ASYA ‘dan zamanla çeşitli sebeplerle ve farklı zamanlarda yüzyıllar süren göçler etmişlerdir.
Anayurttan Göçler
Türklerin ilk yurdu Orta Asya’ydı. Burada boylar halinde yaşıyorlardı. Yaşadıkları yerin bozkır olması ve iklim koşulları nedeniyle geçimlerini hayvancılıktan sağlıyorlardı. Hayvanlarına otlak bulmak için yaylak ve kışlaklar arasında konargöçer bir yaşam sürdürüyorlardı. Bir süre sonra göç etmek zorunda kaldılar.
Türklerin Orta Asya’dan göç etme sebepleri
- Nüfus artışı ve toprakların yetersiz kalışı,
- Olumsuz iklim şartları(Kuraklık, şiddetli kışlar)
- Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler
- Salgın hastalıklar
- Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi. (Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu)
- Atı evcilleştirmeyi başaran Türkler Orta Asya’nın değişik yerlerine gitmişlerdir.
Türklerin Göç Ettiği Yerler
- Kuzeye Gidenler; Sibirya’ya
- Doğuya Gidenler; Çin ve UzakDoğu ülkelerine
- Güneye Gidenler; Hindistan, Afganistan ve Çin’e
- Batıya Gidenler; İki yol izlemişlerdir:
- Bir kısmı Hazar Denizinin kuzeyinden Karadeniz’in kuzeyine ve Avrupa’ya;
- Diğer kısmı ise Hazar Denizinin güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu’ya göç etmişlerdir.
Orta Asya Göçlerinin Sonuçları
Orta Asya Kültür ve Medeniyeti dünyanın değişik bölgelerine taşınmıştır.
Göç etmeyip, Orta Asya’da kalan Türkler, ilk Türk Devleti olan Asya Hun Devleti’ni kurmuşlardır.
Göç eden Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk Devletleri kurarlarken, oralardaki bazı devletleri de yıktılar.
Türklerin de anavatanı olan Orta Asya’da oluşmuş olan bazı kültürlerin önemli noktalarına kısaca değinelim:
* Anav Kültürü: Aşkabat yakınlarında tarım ve hayvancılıkla uğraşıp, madeni süs eşyaları ve tuğladan evleri bulunan ve yerleşik hayatın yaygın olduğu kültürdür.
* Andronova Kültürü: Türklerin ilk ataları olarak kabul edilmektedir. Bu Kültürdeki insanlar atı kullanabilmektedirler. Ayrıca savaşçı bir kültür olduğu bilinmektedir.
* Karasuk Kültürü: Demiri bularak işleyen bu kültür insanlarının yapılan araştırmalarda tekerlekli araba kullandığı da bilinmektedir.
* Tagar Kültürü: Silah üzerine hayvan figürleri işleyen bu kültür insanları daha çok süs eşyalarına yönelmişlerdir.
Aslında yukarıda bulunan bu kültürler Kpss sınavı açısından İslamiyet öncesi Türk Tarihi bilgileri arasında bizi çok ilgilendirmemektedir. Ancak aklımızda bulunması iyi olacaktır.
Burada verilen temel bilgilere ek olarak şunu söyleyebiliriz ki tarih konularını temelden ne kadar iyi alırsak, ileriki konuları üstüne daha rahat ekleyebiliriz ve bilgileri organize edebiliriz, bu yüzden temelimizi sağlam tutmaya çalışalım. Böylece ezber değil de mantık çerçevesinde konuları birbirine rahatça bağlayabileceğiz. İslamiyet Önce Türk Tarihi konusuna ”İlk Türk Devletleri” konusuyla devam edilecektir.
ANADOLU’DA İLK TÜRKLER
Anadolu’ya İlk Akınlar:
Türklerin Orta Asya’dan göç sonucunda yeni yurt arayışına girdiler. Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan önce 1015 yılından itibaren Çağrı Bey’in önderliğinde Anadolu’ya ilk akınlar başladı.
Bu akınların amaçları şunlardı:
a) Anadolu’yu tanımak
b) Ganimet elde etmek
c) Bizans’ın gücünü yıpratmak.
Pasinler Savaşı(1048
1048 yılında Erzincan yakınlarında yapılan PASİNLER SAVAŞI’nı Selçuklular kazandı. Bu savaş ilk Türk-Bizans savaşıdır.
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
Büyük Selçuklu devleti, Türk milletinin en büyük kollarından biri olan Oğuzlar tarafından kuruldu. Oğuz kelimesi, “boylar” anlamına geliyordu. Bizanslılar Oğuzlara Uz, Araplar Guz,Ruslar ise Tork veya Torki diyorlardı. Oğuzlar; Bozoklar ve Üçoklar olmak üzere iki kola ayrılmışlardı. Her kol kendi arasında 12 boya bölünmüştü. Toplam 24 Oğuz boyu vardı. Her boyun sembolü ayrıydı.
Göktürk devleti döneminde Oğuzlar, devletin batı tarafını oluşturuyordu. Bu devletin yıkılmasından sonra Oğuzlar X. yy da Aral gölünün kuzeyinde Oğuz Yabgu Devletini kurdular. Bu devletin ordu komutanı (subaşı) olan Selçuk Bey, Oğuzların Üçokların Kınık boyundandı. Selçuk Bey’in Oğuz Yabgu devletinden ayrılarak kendine tabi olanlarla Cent şehrine geldi. Burada İslamiyet hızla yayılıyordu. Selçuk Bey yanındakilerle birlikte müslüman oldu. Oğuzlarla savaşması ününü arttırdı.
B.Tuğrul ve Çağrı Beyler
Bir müddet Maveraünnehirde kaldılar. Daha sonra Gaznelilere ait olan Horasan topraklarına girdiler. Gazne sultanı Mesut’dan , burada yerleşmek izin istediler. Ancak Sultan Mesut kabul etmedi. Bu yüzden Horasan için Selçuklular ile Gazneliler arasında mücadele başladı. Genelde Selçuklular galip geliyordu. 1040yılında Dandanakan Savaşı Selçuklu Devletinin kuruluş tarihi olarak kabul edilir.
Tuğrul Bey adına hutbe okutup liderliğini ilan ettikten sonra fetih hareketlerine başladı. İran ve Azerbeycan’ı ele geçirdi. Devletin merkezini Nişapur‘dan Rey‘e taşıdı.Doğu Anadolu’ya akınlar düzenledi. 1048 yılında Bizans ile yapılan Pasinler Savaşını Selçuklular kazandı.Tuğrul Bey, Bağdat’daki Abbasi halifesi ile iyi ilişkiler kurdu. İslam dünyasındaki etkisi arttı. Çağrı Bey’de doğuda Karahanlılar ve Gaznelileri yendi. Harzem ülkesini ele geçirdi.
C.Alparslan Dönemi
Tuğrul Beyin çocuğu yoktu. Onun yerine Çağrı Beyin oğlu Alparslan tahta geçti.Nizamülmülk‘ü kendine vezir atadı. Özellikle Anadolu akınlarına önem verdi. Gürcistan’ı fethetti. Alparslan 1070 yılında Kafkasya’dan Anadolu’ya girdi. Bizans ve Selçuklu orduları 1071 yılında Malazgrit ovasında Malazgirt Meydan Muharebesiile Anadolu kapıları Türklere açıldı. Alparslan Anadolu’nun fethi için komutanlarını görevlendirdi.
D. Melikşah Dönemi
Alparslan’ın ölümünden sonra oğlu Melikşah sultan oldu. Büyük Selçuklu Devleti onun zamanında en parlak zamanını yaşadı. Başkenti Rey’den İsfahan‘a taşıdı. Büyük Selçuklulara bağlı Anadolu ve Suriye Selçuklu Devletleri ile Anadolu’da ilk beylikler (Danişmentliler, Mengücekliler, Saltuklular, Artuklular) onun zamanında kuruldu. Devletin sınırları Ege kıyılarından Tanrı dağlarına, Kafkas dağlarından Basra körfezi ve Hint okyanusuna kadar uzanıyordu.
Fetret (Bunalım) Devri
Vezir Nizamülmülk ve arkasından Melikşah öldü.(1092). Taht kavgaları görüldü. Devlet zayıfladı. Avrupa’dan gelen haçlı ordularına karşı gerekli tedbir alınmadı. 1118 yılında Selçuklu Devletinin başına Sancar geçti. Başkenti tekrar Merv‘e taşıdı. Devletin istikrarını tekrar sağladı. Karahanlılar ile Gaznelileri tekrar bağlı hale getirdi. Devletin bu durumu doğuda gelen Karahitay saldırısına dek sürdü. Sancar 1141 yılında Katvan’da Karahitaylılar ile olan savaşı kaybetti. Selçuklu devleti Oğuz isyanı ile yıkıldı. Bu devletin yıkılmasıyla çeşitli atabeylikler ortaya çıktı.Bunlar Selçuklu ailesinden olmayan vali ve komutanlıklarca kurulmuşlardı. Devletin yıkılmasın Batınilik akımının zararlı çalışmalarının da çok büyük etkisi vardı
Türklerin Anadolu’yu Yurt Edinmesinin Nedenleri
- 1-Anadolu’da güçlü bir devletin olmaması
- 2-Anadolu’nun göçebe yaşayan Türkler için bolca su kaynaklarına ve otlaklara sahip olması
- 3-Anadolu’nun iklimin uygun olması
Malazgirt Savaşı (1071):
- Neden: Anadolu üzerinde hâkimiyetini kaybetmeye başlayan Bizans, Türkleri buradan çıkarmak istiyordu. Bu amaçla imparator Romen Diyojen kalabalık bir ordu ile harekete geçti.
- Selçuklu ordusu Bizans ordusunu yenilgiye uğrattı (1071). Bizans imparatoru esir alındı.
- Sonuçlar:
- A) ANADOLU’NUN KAPISI TÜRKLERE AÇILDI.
- B) Anadolu’da İlk Türk Devletleri kuruldu.
- C) Türkiye Tarihi başladı.
- D) Bizans’ın Anadolu’yu savunma gücü kırılmıştır
Anadolu’da İlk Türk Devleti ve Beylikler Kuruluyor
Alp Arslan komutanlarına; “Bugünden itibaren Bizans ile barış sona ermiştir, artık Anadolu fethedilecektir.” emrini vererek onları fetih ve gaza ile görevlendirdi. Malazgirt Zaferini izleyen 5-6 yıllık sürede Anadolu’nun büyük bölümü Türk hâkimiyetine girdi.
Anadolu Türk Yurdu Haline Gelmesi
Anadolu’nun Türk yurdu olmasında askerlerin başarısının yanında bu yeni vatana gelen bilim insanları, sanatkârlar, tüccar ve esnaf grupları ile şeyh ve dervişlerin de önemli katkıları oldu. Halkın eğitiminde, Anadolu’yu vatan olarak benimsemesinde önemli rol oynayan bu kişiler arasında Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran-ı Veli’yi sayabiliriz. Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun fethiyle görevlendirilen Danişment Ahmet Gazi, Saltuk, Artuk, Mengücek, Süleyman Şah gibi beyler, Bizans, Gürcü ve Haçlılar ile mücadele ederek Anadolu’ya Türklerin yerleşmesini sağladılar. Hâkim oldukları bölgelerde cami, medrese, han, kervansaray, hastane, köprü gibi dinî ve sosyal kurumlar inşa ederek ülkenin imarına katkıda bulundular. Aynı zamanda Anadolu’da yaşayan farklı milletlere inanç özgürlüğü tanıyarak Anadolu’ya barış ve huzur getirdiler..
Anadolu’da İlk Türk Devletleri ve Beylikler
- SALTUKLULAR (1072-1202)
- Kurucusu: Alp Arslan’ın komutanlarından Ebulkasım Saltuk Gazi tarafından kuruldu. Başkentleri Erzurum’du.
- Siyasi gelişmeleri: Gürcüler ve Haçlılarla mücadele etmişlerdir.
- Bıraktıkları Eserler:*Erzincan’da Saltuklu hükümdarlarından Mama Hatun Külliyesi içinde kervansaray, hamam, mescit ve türbe bulunmaktadır.
- MENGÜCEKLİLER (1080-1228)
- Kurucusu: Yine Alp Arslan’ın komutanlarından Mengücek Gazi tarafından kuruldu. Erzincan ve çevresinde faaliyet gösteriyorlardı.
- Siyasi gelişmeleri: Bizans ve Gürcülerle mücadele etmişlerdir.
- Bıraktıkları Eserler:*Mengücekler zamanında inşa edilen Sivas’taki Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifası (Hastanesi). Taş
- işlemeleri ile ünlü eser UNESCO’nun (Unesko) korunması gereken dünya mirası listesine alınmıştır.
- DANIŞMENDLİLER (1080-1178)
- Kurucusu: Büyük Selçuklu komutanlarından Danışmend Ahmet Gazi tarafından Sivas ve çevresinde kuruldu.
- Siyasi gelişmeleri: Danişmentliler
- Haçlı, Bizans ve Ermenilerle savaşarak Anadolu’nun Türk yurdu olarak kalmasına hizmet ettiler.
- Bıraktıkları Eserler:Yaptıkları eserlerle Anadolu’nun Türkleşmesine katkıda bulundular.
- *Danişmentlilerin, Tokat Niksar’da açtıkları Yağıbasan Medresesi Anadolu’daki ilk medresedir. Burada tıp eğitimi veriliyordu.
- *Niksar Ulu Cami, Danişmentliler Dönemi eseri olup Anadolu’nun sağlam olarak ayakta kalabilen ilk camilerinden biridir.
- ARTUKLULAR (1102-1409)
- Kurucusu: Büyük Selçuklu devletinin komutanlarından Artuk Gazi’nin oğulları tarafından Mardin, Hasankeyf ve çevresinde kuruldu
Siyasi gelişmeleri: Hasankeyf, Harput ve Mardin olmak üzere üç kol halinde geliştiler. - Bıraktıkları Eserler:
- Sınırları içindeki diğer halklara iyi davrandılar. Bilim insanlarını korudular. Artuklular Döneminde inşa edilen Diyarbakır’daki Malabadi Köprüsü dünyanın en büyük taş kemerli köprüsüdür.
- ÇAKA BEYLİĞİ (1081-1093)
- Kurucusu: Çaka Bey tarafından kurulmuştur.
- Siyasi gelişmeler: Çaka Bey Oğuz Türklerindendi. Bizans’a düzenlenen bir akın sırasında onlara esir düşmüştü. Esirliği boyunca Bizanslılardan denizciliği öğrendi. İstanbul’dan kaçıp İzmir’e geldi ve burada Çaka Beyliğini kurdu. (1081) Kurduğu donanma ile Midilli, Rodos, Sakız vb. adaları aldı. Bizans donanmasını yenilgilere uğrattı.
- ÇAKA BEY İLK TÜRK DENİZCİSİDİR.
İlk Türk Devletlerinin Anadolu’nun Türkleşmesine Katkıları;
- *Türkmenlerin Anadolu’ya göç edebilmesi için uygun ortam hazırladılar,
- *Anadolu’da yen şehirler kurdular, eski şehirleri imar ettiler,
- *Şehirlere, köylerde, dağlara, göllere, ovalara, ırmaklara Türkçe isim verdiler,
- *Bizans, Ermeni, Gürcü ve Haçlılarla mücadele ederek Anadolu’da Türk varlığının güçlenmesini sağlamışlardır,
- *Anadolu’ya pek çok cami, medrese, külliye, han, hamam, köprü, kervansaray inşa etmişlerdir
TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ(1077-1308)
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ (1077-1308)
Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kurucusu ve kuruluşu
Büyük Selçuklu Devleti’ne adını veren Selçuk Bey’in torunlarından Kutalmışoğlu Süleyman Şahtarafından kuruldu. Kendisi Malazgirt Zaferi’nin ardından Anadolu’nun fethiyle görevlendirilmişti. İç karışıklar yaşayan Bizans’ın zayıflığından yararlanarak İznik’e kadar ilerledi ve burayı başkent yaparak Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurdu (1075).
I.Kılıç Arslan Dönemi
Avrupa’nın farklı devletlerinin bir araya gelerek oluşturdukları kalabalık Haçlı ordusu Anadolu’yu kolayca geçebileceklerini düşünüyordu. Ancak I. Kılıç Arslan, Danişmentlilerin de desteğini alarak Haçlı ordusuna büyük kayıp verdirdi (1097). Fakat başkenti İznik’ten Konya’ya taşımak zorunda kaldı. Haçlı ordusu buna rağmen Anadolu’yu geçerek Kudüs’e ulaştı ve şehri ele geçirdi.
II.Kılıç Arslan Dönemi
I.Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra da Türkiye Selçukluları Haçlı Seferleriyle mücadele etmek zorunda kaldılar. Bir yandan Haçlılarla mücadele eden Selçuklular bir yandan da Anadolu’nun tamamında kendi hâkimiyetlerini sağlamaya çalıştılar. Mücadele ettikleri devletlerden biri de Bizans’tı.
Miryokefalon Savaşı (1176)
Neden: Türkiye Selçuklularının kuvvetlenmesinden endişe eden Bizans’ın Haçlı Seferlerinden faydalanarak büyük bir ordu ile Türkleri Anadolu’dan çıkarmak için harekete geçmesi.
Selçuklu ordusu Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı (1176).
Sonuç: Bu zafer Bizans’ın Anadolu’yu geri alma ümitlerini tamamen ortadan kaldırdı. Bizans, Anadolu’nun Türk yurdu olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı. Yani savaş ANADOLUNUN KESİN OLARAK TÜRK YURDU OLDUĞUNU İSPATLADI.
Alaaddin Keykubad Dönemi
Türkiye Selçuklu Devleti Alaaddin Keykubad’ın hükümdarlığı zamanında en güçlü dönemini yaşadı. Anadolu’da ticaret, sanat, bilim ve kültür merkezi olan büyük şehirler inşa edildi. Bu şehirleri kale, cami, konut, han, hamam, medrese ve türbe gibi mimari eserlerle donattılar.
Kösedağ Savaşı (1243)
Neden: Alaaddin Keykubad’ın ölümünden sonra ülke içinde karışıklıklar baş göstermesi ve Asya’nın büyük bölümünü ele geçiren Moğollar, Anadolu’yu ele geçirmek istemesi.
Selçuklu ve Moğol orduları Sivas’ın doğusunda Kösedağ Savaşı’nda karşılaştılar. Selçuklu ordusu sayıca daha kalabalık olmasına rağmen Moğol ordusunun saldırısı karşısında dağıldı (1243).
Sonuç: Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’da Moğol hâkimiyeti başladı. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ YIKILMA SÜRECİNE GİRDİ. Moğollar, Anadolu’ya gönderdikleri vali ve komutanlarla ülkeyi yönetmeye başladılar. Son Selçuklu hükümdarı II. Mesud’un ölümü ile Türkiye Selçuklu Devleti son buldu (1308).
HAÇLI SEFERLERİ
- ve 13. yüzyıllar arasında Avrupalılar tarafından değişik nedenlerle Müslüman dünyasına yapılan seferlere denir. Haç Hıristiyanlığın simgesidir. Bu yüzden bu seferlere Haçlı seferleri, katılan askerlere de Haçlı askerleri denir.1096-1270 yılları arasında değişik zamanlarda toplam 8 tane Haçlı seferi olmuştur. Haçlı seferlerinin nedenleri şunlardır:
Haçlı Seferlerinin Dini nedenleri
*Hıristiyanlar tarafından kutsal sayılan Kudüs, İznik gibi kentlerin Müslümanların elinde olması.
*Hıristiyan din adamlarının krallardan Müslümanlara saldırmalarını istemesi
Haçlı Seferlerinin Ekonomik nedenleri
*Yoksulluk içinde olan Avrupa’nın Doğu ülkelerinin zenginliğinden yararlanmak istemesi.
*Doğu ülkesini gezen gezginlerin buları gezdikten sonra Avrupa’ya dönerek buraları anlatmaları.
Haçlı Seferlerinin Sosyal ve siyasal nedenleri
*Türklerin akınlarından bunalan Bizans’ın Avrupa’dan yardım istemesi.
*Avrupa’daki toprak sahiplerinin Doğu ülkelerinden de toprak kazanmak istemeleri.
HAÇLI SEFERLERİ
Birinci Haçlı Seferi (1096-1099):
Bu ordu Anadolu Selçukluların başkenti İznik’i kuşattı. Şehri, I.Kılıç Arslan’ın kardeşi Davut savunuyordu. Davut, kuşatmaya fazla dayanamadı ve şehri Haçlılara teslim etti. Antakya’yı ele geçiren Haçlılar buradaki Müslüman halkı öldürdüler. 1099 yılında Kudüs’e ulaştılar ve burasını ele geçirdiler. I. kılıçarslan Başkenti İznikten Konyaya taşımıştır
İkinci Haçlı Seferi (1147-1149):
Musul Atabey’i İmalettin Zengi Antakya’yı Haçlıların elinden aldı. Bunun üzerine Avrupalılar burasını geri almak için ikinci Haçlı seferini başlattılar. Bu Haçlı seferine Alman İmparatoru 3. Konrad ve Fransa Kralı 7.Lui de katıldı. Anadolu Selçuklu Sultanı Mesut Haçlılara büyük kayıplar verdirdi. Büyük kayıplar veren Haçlılar Şam’ı kuşattılar. Ama başarılı olamayarak 1149 yılında geri çekildiler.
Üçüncü Haçlı Seferi (1189-1192):
Eyyubilerin kurucusu Selahattin Eyyubi, 1187 yılında Kudüs’ü Haçlılardan geri aldı. Gelişme üzerine Haçlılar Kudüs’ü kurtarmak için Üçüncü Haçlı seferini başlattılar. Bu sefere de Alman İmparatoru Frederik Barbaros ve İngiltere kralı Aslan Yürekli Rişar katıldı. Anadolu’yu geçerken Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı II. Kılıç Arslan onlara büyük kayıplar verdirdi. Kudüs’e ulaşan Haçlılar burayı almayı başaramadılar. Geri dönmek zorundalar.
Dördüncü Haçlı Seferi: (1202-1204):
Bu haçlı seferi de Eyyubilerin Filistin’deki ve Suriye’deki bazı şehirleri ele geçirmesi üzerine düzenlendi. Fakat bu haçlı seferi için gelenler İstanbul’a ele geçirip burada bir krallık kurdular.
Diğer seferler
Bu dört Haçlı seferlerinden başka dört tane daha Haçlı seferi vardır. Diğer dört haçlı seferi Anadolu üzerine yapılmamış, farklı yerlere yapılmıştır. Haçlılar bu seferlerde de başarısız oldular. 14 tane haçlı seferi yapıldığı bilinmektedir.
SONUÇLAR
- Dini Sonuçlar:
- 1-Hıristiyan din adamlarına duyulan güven azaldı.
- 2-Kudüs, Antakya vb. kutsal kentler Müslümanların elinde kaldı.
- Siyasi Sonuçlar:
- 1-Haçlılarla başarı ile savaşan Türklerin, İslam dünyasındaki saygınlığı arttı.
- 2-Bizans, Anadolu üzerindeki hâkimiyetini iyice kaybetti. Ama ömrü uzadı.
- 3-Avrupa’da Feodalite zayıfladı.
- Ekonomik Sonuçlar:
- 1-Haçlılar dönerken yanlarında Müslümanlar da gördükleri barut, pusula, kâğıt, matbaa gibi icatları da götürdüler. Bu durum Coğrafi Keşiflere, Rönesans ve Reforma ortam hazırlamıştır.
- 2- Akdeniz limanlarının önemi arttı.
Ananolu Selçuklu Devletinden Kurulan Beylikler
Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun büyük bölümü Moğol hâkimiyetine girdi. Böylece Anadolu’da siyasi birlik parçalandı; yeniden beylikler dönemi başladı
Bu beylikler şöyledir: Karamanoğulları
Germiyanoğulları
Karesioğulları
Candaroğulları
Menteşeoğulları
Ramazanoğulları
Saruhanoğulları
Hamitoğulları
Dulkadiroğulları…
OSMANLI DEVLETİ (1299-1923 )
OSMANLI İMPARATORLUĞU
Anadolu Selçuklu Devletinden sonra Anadolu’da Beylikler’in ortaya çıkmıştı. Beylikten devlete devletten ise imparatorluğa dönüşecek olan Osmanlı devletini dönemler halinde öğreneceğiz
Bu dönemler :
-KURULUŞ DÖNEMİ
-GENİŞLEME DÖNEME
-DURAKLAMA DÖNEMİ
-GERİLEME DÖNEMİ
-DAĞILMA DÖNEMİ
-YIKILMA DÖNEMİ
OSMANLI DEVLETİ KURULUŞ DÖNEMİ
PADİŞAHLARI
1) Osman Gazi (1299-1324)
2) Orhan Bey (1324- 1362)
3) l. Murat (1362-1389)
4) l. Bayezid (Yıldırım) (1389 -1402)
Fetret Devri (1402 – 1413),
5)l. Mehmet (Çelebi) (1413-1421)
6) II. Murat (1421-1444-1451)
KURULUŞ DEVRİ (1299-1453)
Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu sırada Anadolu’da var olan güçler:
a. Bizans b. Anadolu Selçukluları c. Trabzon Rum Devleti d. Moğollar e. Kösedağ savaşının ardında Anadolu Selçukluların zayıflamasıyla kurulan diğer beylikler.
OSMAN BEY DÖNEMİ (1281 – 1326)
Ahi Şeyhlerinden Edebali’nin kızı ile evlenerek teşkilâtın desteğini aldı. Osmanlı, Bizans sınırında bulunan valilerin (tekfurların) ellerinden Karacahi-sar, Bilecik, Yeni Şehir, Yarhisar, İnegöl’ü aldı.
Osman Bey Dönemindeki İlkler
1. Devlete adını vererek, 1299’da bağımsızlığını ilan etmiştir.
2. İlk iş olarak, civar oymaklarla iyi ilişkiler içine girerek desteklerini almış ve çevredeki Rum prensler üzerine saldırılar düzenleyerek gücünü artırmıştır.
3. Halk üzerinde etkinlik, saygınlık kazanmak, maddi gücünü manevi gücü ile desteklemek amacı iie, o zamanın ünlü Ahi Şeyhlerinden, Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlenmiştir.
4. Bursa tekfurunun ordusunu, Koyunhisar (Bafeon) Savaşı’nda yenmiştir (1302).
Önemi: Bafeon (Koyunhisar)Osmanlının tarihteki ilk savaşıdır.
5. Akhisar, Yarhisar, Geyve, İnegöl ve Bilecik alınmış, merkez Söğüt’ten Bilecik’e taşınmıştır.
6. İlk Osmanlı parası bu dönemde bastırılmıştır. (Gümüş sikke)
7. Asıl amacı olan Bursa üzerine yönelmiş, İmralı adasını alarak Marmara’ya çıkmıştır, ancak Bursa alınmadan ölmüştür.
Osmanlıların İzmit’e yaklaşması üzerine Bizans ile ilk savaş olan Koyunhisar Savaşı yapıldı. Mudanya’yı alıp Marmara Denizi’ne ulaşarak Bursa’nın Bizans’la karadan bağını kesti.
Osman Bey, Bursa’nın kuşatılması sırasında vefat etmiştir.
ORHAN BEY DÖNEMİ (1326 – 1362)
Bursa alınarak başkent yapıldı, iznik kuşatılınca Bizans telaşlandı ve Maltepe Savaşı (Paleka-non savaşı) yapıldı. İznik ve izmit alınarak Kocaeli Yarımadası’nın fethi tamamlandı.
Karesioğulları alındı. Anadolu’da Türk birliğinin sağlanmasına yönelik ilk faaliyettir. Donanması ve komutanları Osmanlının Rumeli’ye geçişini kolaylaştırmıştır. Ankara Ahiler’den alındı. Bizans’taki taht kavgalarından yararlanarak yardım karşılığında Gelibolu’daki Çimpe Kalesi’ni alarak Rumeli’ye geçti.
• İlk düzenli ordu kuruldu. (Yaya ve müsellem ordusu)
• İznik’te ilk medreseyi kurdu.
• İlk vezirlik ve divan kurumu kuruldu.
• Karamürsel’de ilk Osmanlı tersanesi (ilk donanma) kuruldu.
2014-2015 yılı için basılan lise 2 Tarih MEB kitabına göre SULTAN unvanını kullanan ilk Osmanlı padişahı Orhan Bey’dir. Daha önceden 1.Murat olarak biliniyordu fakat bu bilgi değişmiştir. Not: Sultan unvanını Türk tarihinde ilk kez kullanan kişi Gazneli Mahmut’tur.
OSMANLI DEVLETİNİN RUMELİ’DEKİ İSKAN POLİTİKASI
Osmanlı Devletinin iskân politikasının temel amacı, fethedilen bölgelere Anadolu’dan göçebe Türkmenleri yerleştirip, fethedilen yerlerdeki yerli halktan ayaklanma çıkarma olasılığı olanları Osmanlı toprakları içinde başka bölgelere iskân etmekti. Böylece Balkanlarda Türk nüfusu artıyor, Türk kültürü yayılıyordu. Ayrıca iskâna tabi tutulan ailelerin bütün ihtiyaçları devlet tarafından karşılanıp vergi muafiyeti getirilerek yeni yerlere yerleşmelerinde kolaylık sağlanırdı. Geriye göç olmaması için de geçerli sebepleri olmadan eski yerlerine dönmelerine izin verilmezdi.
I. MURAT DÖNEMİ (1362 – 1384)
Karamanoğullarının teşvikiyle Ahilerin eline geçen Ankara’yı geri alıp Anadolu’da düzeni sağlayarak Rumeli’ye geçti. Çorlu, Keşan, Lüleburgaz, Malkara gibi yerlerin alınmasındaki amaç Edirne’yi fethetmekti. Böylece Lala Şahin Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu Bizans – Bulgar güçlerini Sazlıdere’de yendi. Bu savaşın sonunda, Edirne alındı. Çatalca’ya kadar ulaşıldı. Gümülcine ve Filibe alındı.
Sırp Sındığı Savaşı (1364): Edirne ve Filibe’nin Türklerin eline geçmesiyle Trakya’daki ilerleyişi üzerine Sırplar ve Bulgarlar, Papa aracılığı ile yardım istediler. Bunun üzerine bir Haçlı Ordusu oluşturuldu. Hacı İlbey komutasındaki keşif kuvvetleri Haçlı Ordusu’nu anî bir baskınla Meriç nehri kıyısında bozguna uğrattı. Bu savaş Haçlılarla Osmanlı Devleti arasındaki ilk savaştı. Sonucunda; Edirne başkent oldu. Bulgar Kralı Osmanlı hâkimiyetini kabul etti. Balkanlar’da hızla ilerlemeye başlandı.
Çimen Savaşı (1371): Trakya’nın fethinin tamamlanarak (1367), Bulgaristan’ın Osmanlı hâkimiyetini kabul etmesi ve Osmanlılar’ın Makedonya’yı ele geçirmek istemesi üzerine Sırplar harekete geçti. Osmanlı ordusu Sırplar’ı Meriç vadisinde bozguna uğrattı. Böylece Makedonya yolu Os-manlılar’a açıldı. Sırp Kralı Osmanlı hâkimiyetini tanıdı.
I. Kosava Savaşı (1389): Savaşın tarafları: Osmanlı – Sırbistan, Bulgaristan, Eflak, Bosna.
Osmanlılar’ın hızla ilerlemesini durdurup, Os-manlılar’ı Balkanlar’dan atmak amacıyla Haçlı ittifakı kuruldu. I. Murat Rumeli’ye geçti. Yapılan savaş sonunda Haçlı Ordusu bozguna uğradı. I. Murat savaş alanını gezerken bir Sırplı tarafından hançerlenerek şehit edildi. Bu zaferden sonra Osmanlılar Balkanlar’da daha büyük hızla ve güçle yayıldı.
I. Murat Anadolu’da siyasî birliği sağlamaya çalıştı. Germiyanoğulları’nın kızını oğlu şehzade Be-yazıtla evlendirerek çeyiz yoluyla Kütahya, Emet, Tavşanlı ve Simav Osmanlılar’a geçti. Hamitoğulla-rından Yalvaç, Karaağaç, Beyşehir ve Seydişehir para ile satın alındı. Candaroğulları’ndaki taht kavgalarına karıştı. Candaroğulları Beyliği Osmanlılar’a bağımlı oldu. Beyşehir’i ele geçiren Karama-noğulları ile savaşarak Beyşehir’i geri aldı. Bu savaş ilk Osmanlı – Karamanoğulları savaşıdır.
I. Murat’ın Yönetim Alanındaki Faaliyetleri: Yeniçeri Ocağı kurularak Pençik (Devşirme) sistemi uygulandı. Rumeli’deki toprakları daha iyi idare edebilmek için Rumeli Beylerbeyliği kuruldu. Malî alanda ilk bütçe yapıldı. Tımar sistemi uygulanmaya başlandı. Tımarlı sipahiler ilk kez oluşturulmuştur. Kazaskerlik ve defterdarlık kurularak vezirlerin sayısı arttırıldı.
I. BAYEZİT (YILDIRIM) DÖNEMİ (1389- 1402)
Balkanlar’a yapılan akınlar sırasında Üsküp ve Selanik alındı, istanbul kuşatıldı. (İstanbul’u kuşatan ilk Osmanlı padişahıdır.) İstanbul’un kuşatılması için Anadoluhisarı (Güzelcehisar’ı) yaptırmıştır.
Niğbolu Savaşı (1396): istanbul’un kuşatılması ve Osmanlı sınırlarının Macaristan’a dayanması üzerine Haçlı ordusu kuruldu.
Fransa, Almanya ve İngiltere’nin de katıldığı Haçlı ordusu, İstanbul kuşatmasını kaldırarak Niğbolu önlerine gelen Yıldırım Bayezit tarafından ağır bir bozguna uğratıldı. Bu zaferin sonucunda; Bulgaristan tamamen Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlı yönetimine girmemiş Anadolu beylikleri üzerinde Osmanlı Devleti’nin nüfuzu arttı. Osmanlı Devleti’nin islâm dünyasında ünü arttı. Abbasi halifesi Sultan-ı iklim-i Rum unvanını verdi.
Bosna – Hersek Osmanlılara bağlandı. Bizans vergi vermeyi kabul etti.
Anadolu’ya yönelen Bayezit Sinop dışında Candaroğulları’nı, Aydınoğulları’nı, Menteşoğulla-rı’nı Saruhanoğulları’nı topraklarına kattı. Hamito-ğulları Beyliğinin Tekeoğulları kolunu egemenliğine aldı. Germiyanoğulları Beyliği’nin topraklarını alarak Kütahya Merkez olmak üzere Anadolu Bey-lerbeyliği’ni kurdu. Kadı Burhanettin Devleti’ni yıkarak ilk kez Anadolu Türk birliğini sağladı.
Yıldırım daha önce başlattığı ancak Niğbolu Savaşı’ndan dolayı ara vermek zorunda kalınan İstanbul kuşatmasını yeniden başlatmıştır. Ancak bu sefer de, Timur Anadolu’ya girince yine kuşatmaya ara verilmişti. Ankara Savaşı başlamıştır.
ANKARA SAVAŞI (14Q2) Nedenleri
Timur’un da Yıldırım Bayezit’in de “cihan hakimiyeti” düşüncesi
Her iki devletin sınır komşusu haline gelmeleri, «»■ Çin seferi öncesi Timur’un geride güçlü bir devlet bırakmak istememesi, Yıldırım Bayezit’in ortadan kaldırdığı beyliklerin beylerini kışkırtması, Yıldırım Bayezit’e sığınan beyleri (Karakoyun-lu ve Bağrat Hanı’nı) Timur’un kendisine teslim edilmesini istemesidir.
Osmanlı Ordusu savaşı kaybetti. Bu savaş sonucunda;
Anadolu’da beyliklerin tekrar kurulmasıyla Anadolu Türk birliği bozuldu. Şehzadeler arasında saltanat kavgaları çıktı. Osmanlı 11 yıl süren bir başsızlık dönemi geçmiştir. (Fetret Devri)
FETRET DEVRİ (1402 – 1413)
Ankara Savaşı’ndan sonra taht kavgalarıyla hükümdarsız geçen döneme denir. Yıkılma tehlikesi geçiren Osmanlı Devleti Rumeli’de uygulanan hoşgörülü ve adaletli iskân politikası sonucunda Balkanlar’daki varlığını korumuştur, istanbul’un fethi ve Balkanlardaki ilerleme gecikti. Balkanlardaki topraklarımızda, Anadoludaki topraklarımızdaki kadar fazla kayıp yaşanmamıştır.
I. MEHMET DÖNEMİ (Çelebi Mehmet /1413 -1421)
Kardeşleri arasındaki mücadeleye son vererek başa geçti. İlk dinî, siyasî, ekonomik boyutlu isyan olan Şeyh Bedrettin isyanını bastırdı. Saruhanoğul-ları, Germiyanoğulları, Aydınoğulları’ndan İzmir, Karamanoğulları’ndan Beyşehir ve Akşehir ve Men-teşeoğulları beyliklerini yeniden aldı, Candaroğulla-rı beyliğini egemenliği altına aldı. Mustafa Çelebi Düzmece Mustafa isyanını bastırdı. Mustafa Çele-bi’ye karşı olanlar onun Yıldırım Bayezit’in oğlu olmadığını ileri sürüp Düzmece Mustafa derler. Mustafa Çelebi Bizans’a sığındı. Balkanlarda ise; Eflâk vergiye bağlandı, ilk Osmanlı – Venedik Deniz Savaşı yapıldı ve kaybedildi.
Çelebi Mehmet Osmanlı Devleti’ni dağılmaktan kurtardığı için devletin ikinci kurucusu sayılır.
II. MURAT DÖNEMİ (1421 – 1451)
İstanbul’u kuşattı ama alamadı. Çelebi Mustafa ile kardeşi Mustafa’nın isyanlarını bastırdı. Germi-yanoğullarından vasiyet yolu ile, Aydınoğulları, Ha-mitoğulları ile Menteşeoğulları’nı ise yıkarak toprak aldı. Karamanoğulları ile yapılan mücadelede başarılı olundu. Böylece Anadolu’da siyasi birli! büyük ölçüde yeniden sağlanmış oldu. Balkanlar da Osmanlı ordusu Sırbistan’ın kuzeyine ilerleyip Belgrat’ı kuşatmasına rağmen bazı bölgelerde or dunun yenilmesi üzerine Haçlılar ile Edirne – Sege din (1444) Antlaşması yapıldı.
Edirne – Segedin Antlaşması (1444)
Sırbistan tekrar kurulacak fakat Osmanlılara vergi verecek,
Bulgaristan’ın Osmanlı toprağı olduğu kabul edilecek,
Eflâk Beyliği Macar egemenliğinde kalacak, Osmanlılara vergi vermeye devam edecek,
Antlaşma 10 yıl geçerli olacaktı.
II. Murat tahtı oğlu II. Mehmet’e bırakarak Manisa’ya çekildi. Bu antlaşma batıda imzalanan ilk antlaşmadır.
Varna Savaşı (1444): Osmanlı tahtına küçük yaşta (12 yaşında) bir padişahın geçmesinden yararlanmak isteyen Haçlıları Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan atmak için toplandı. Yapılan savaşı Osmanlı Devleti kazandı ve II. Murat tekrar padişah oldu.
II. Kosava Savaşı (1448): Haçlılar Varna yenilgisinin izlerini silip Osmanlı Devleti’ni Balkanlar-‘dan atmak için toplandılar. Kosava’da yapılan savaşı Osmanlı ordusu kazandı.
Sonucunda:
Balkanlar’da kesin olarak Türk egemenliği sağlandı.
+Haçlılar’ın Balkanlar’ı geri alma ümidi son buldu. Bir daha Haçlı İttifakı sağlayamadılar. Eflâk yeniden Osmanlılar’a dahil oldu. Balkanlar’ın Osmanlı toprağı olması kesinleşti.
OSMANLI DEVLETİ YÜKSELME DÖNEMİ
Osmanlı Devleti Yükselme Dönemi 1453 İstanbul’un Fethi ile başlar. 1579’da Sadrazam Sokullu (Sokuloviç) Mehmet Paşa’nın ölümü ile sona erer. Fatih Sultan Mehmet, Kuruluş Dönemi’nin son padişahı, imparatorluğunun yani Yükselme Dönemi’nin ilk padişahıdır. III. Murat Yükselme Dönemi’nin son padişahı, Duraklama Dönemi’nin ise ilk padişahıdır.
Yükselme Dönemi Padişahları
FATİH SULTAN MEHMET (1451-1512) DÖNEMİ
Fatih Sultan Mehmet Yani II.Mehmet Dönemindeki İlk önemli gelişme Yüzyıllardı alınmak istenen ama Bizans topraklarında bulunan İstanbul’un Fethi gelişmesidir. İstanbul’un fethi için bir çok sebep gelişme ve sonuç vardır.
İstanbul’un Fethi ile ilgili bilgileri paylaşalım :
İSTANBUL’UN FETHİ (29 MAYIS 1453) :
İstanbul’un Fethini gerektiren sebepler :
Bizans’ın Osmanlı şehzadelerini koruyarak ve kışkırtarak,taht kavgalarına neden olması,
Bizans’ın Osmanlı’ya karşı düzenlenen Haçlı seferlerini teşvik etmesi,
Osmanlı toprak bütünlüğünü bozan bir konumda olması
( Osmanlı topraklarıyla çevrili bir ada görünümündeydi. Osmanlı’nın Anadolu’dan Rumeli’ye, Rumeli’den Anadolu’ya geçişi zordu)
İstanbul’un boğaza hakim bir konumda olması ve bu yüzden Karadeniz Akdeniz su yolunun anahtarı konumunda olması.
Hadis-i Şerif’te Bildirilmesi.
FATİH’in İstanbul’un Fethini Kolaylaştırmak İçin Aldığı tedbirler
1) Bizans’a denizden gelebilecek yardımı önlemek amacıyla Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisar’ını yaptırdı.
2) Bizans’a Balkanlardan gelebilecek muhtemel Haçlı yardımını önlemek için sınır boylarına akıncı
birlikleri gönderdi.
3) Surlara karşılık, Şahi adı verilen büyük toplar döktürdü.
4) Haliçteki zincire karşılık gemileri karadan yürüterek Haliç’e soktu.
5)Fatih, doğudan ve batıdan gelecek tehlikeleri önlemek için, Karaman ve Mora üzerine sefer düzenledi.
6) Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptı. Surları yıkmak üzere toplar döktürdü.
7)Çanakkale’ye donanma, Balkanlara ordu gönderdi.
İstanbul’un Fethini Kolaylaştıran Sebepler :
1) Bizans ordu ve donanmasının zayıf oluşu,
2) Kuşatma sırasında Avrupa’dan yardım alamaması.
NOT: Bizans kuşatma sırasında sadece Venedik ve Cenevizlilerden yardım alabilmiştir.
NOT: Cenevizliler kuşatma sırasında ticari kaygılarından dolayı hem Osmanlılara, hem de Bizans’a yardım etmişlerdir.
Bizans’ın Aldığı Tedbirler
Bizans, surlarını tamir ederek silahlarla donattı. Haliç’i kapattı. Avrupa’dan yardım istedi. İmparator, yardım alabilmek için, Katolik ve Ortodoks kiliselerini birleştirmek istedi; fakat, halk buna karşı çıktı.
Papa, haçlı kurulması için çağrıda bulundu. Fakat sadece Venedik, Ceneviz ve Mora’dan yardım alındı. (Bu durum, Papa’nın siyasal gücünün azaldığını gösterir. Venedik ve Ceneviz ise, dini değil, ekonomik kaygılarla yardıma gelmişlerdir.)
Fetihten Önce Bizans İmparatorluğunun Durumu
Bizans İmparatorluğu sadece İstanbul’da sıkışıp kalmış,parti ve mezhep mücadeleleriyle uğraşıyordu.Avrupa’dan destek sağlamak için imparator Konstantin,Ortodokslarla Katoliklerin birleşmesini savunuyordu.Ancak IV.Haçlı seferinde Avrupalıları iyi tanıyan Bizans halkı bu birleşmeye karşı çıkıyor ve “İstanbul’da kardinal külahı görmektense ,Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” diyorlardı.Karadan ve denizden kuşatılması gereken İstanbul’un konumu ve güçlü surları İmparatora cesaret veriyordu.Ayrıca suda bile yanan Rum ateşi (Grejuva) şimdiye kadar İstanbul’un alınamamasında etkili olmuştur.
İstanbul’ tarihte eşine az rastlanılacak şekilde sert çarpışmalardan sonra 29 Mayıs 1453’te Fethedilmiştir.
İstanbul’un Fethinin Önemi
İstanbul’un Fethinin Türk Tarihi Açısından Önemi
- Osmanlı’nın jeopolitik önemi arttı.
- Askeri, siyasi ve ekonomik açıdan stratejik bir yapıda olan İstanbul başkent yapıldı.
- Yükselme ve imparatorluk dönemi başladı.
- Toprak bütünlüğü sağlandı.
- Boğazların savunması kolaylaştı.
- Anadolu ebediyyen Türk yurdu haline geldi.
- Ticaret yollarının kontrolü kolaylaştı.
- İstanbul önemli bir kültür merkezi haline geldi.
- Osmanlı’nın İslam dünyasında saygınlığı arttı.
- Hristiyanlara can ve mal güvenliği sağlandı.
- Ortodokslar gerçek din hürriyetine kavuştular.
İstanbul’un Fethinin Dünya Tarihi Açısından Önemi
- Bin yıllık Bizans İmparatorluğu sona erdi.
- Ortaçağ kapandı, Yeniçağ başladı.
- Osmanlı’nın stratejik önemi arttı.
- Hristiyan birliğinin kurulması önlendi.
- Batı dünyası önemli bir askeri üssünü kaybetti.
- Barutun gücünün önemi anlaşıldı. Krallar bu gücü kullanarak derebeylik rejimini yıktılar.
- Ticaret yollarının Osmanlı kontrolüne geçmesi Avrupa’da, yeni arayışlara yol açtı. Bu durum Coğrafi Keşifler’in başlamasına etki etti.
- Fatih’in hoşgörüsü, özgür düşünceye saygısı ve bilim adamlarını koruması Avrupa’yı etkiledi.
- İstanbul’dan Roma’ya giden bilim adamları Rönesans’ın başlamasına etki ettiler.
- Venedik ve Ceneviz’in çıkarları zedelendi. Bu nedenle, fethe en şiddetli tepkiyi gösterdiler.
- Kara ve deniz kuvvetlerinin işbirliği yapmasının önemi anlaşıldı.
Fetihten Sonra Alınan Önlemler:
- Haçlı birliğinin kurulmasına önayak olabilecek Venedik’e bazı ticari imtiyazlar verildi.
- Bizans’ın mirasına sahip çıkabilecek Mora Despotluğu ve Trabzon Pontus Rum Devleti yıkıldı.
- Ortodoks Kilisesi himaye edilerek, Hristiyan birliğini önleme, Osmanlı’nın hoşgörüsünü kanıtlama, Ortodoks Kilisesi’ni kontrol altına alma, Katoliklere karşı bir güç oluşturma ve Rumların desteğini sağlama hedeflendi.
FATİH Döneminde Yapılan Fetihlerle ilgili Yorumlar
Fatih Sultan Mehmet fetihlerini rastgele değil, belirli amaçlar doğrultusunda yapmıştır.
Bu amaçları şöyle sıralayabiliriz:
Karadeniz Ticaretine Egemen Olmak,
Anadolu Türk Birliğini sağlamak,
Anadolu’da Faaliyet Gösteren Devletleri Etkisiz Kılmak,
Ege ve Akdeniz Ticaretine Egemen Olmak,
Bizans’ın Yeniden Dirilmesini Önlemek,
Katolik Roma’yı Ele Geçirmek.
Karadeniz ticaretine SAhip olmak İçin Yapılan Fetihler.
Bosna-Hersek, Eflak-Boğdan, Cenevizlilerden Amasra‘nın alınması, Trabzon Rum İmparatorluğu‘nun fethi ve Kırım Hanlığının Osmanlılara bağlanması bu amaçla yapılan fetihlerdir.(Bu yerlerin hepsi Karadeniz kıyısındadır.
Böylece Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.)
Kırım Hanlığının Osmanlı Devleti’ne Bağlanması
Hatırlanacağı gibi Altınorda Devletinin parçalanmasıyla kurulan Türk Hanlıklarından biri de
Kırım Hanlığıdır. Fatih döneminde Kırım Hanının ölümü üzerine oğulları arasında taht kavgaları
başlamış, Kırım Halkı Fatih’ten yardım istemiştir. Fatih Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı
Donanmasını Kırım’a göndererek bu hanlığı Osmanlılar’a bağlamıştır. Böylelikle:
1- Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.
2- Kırım Ordusu Osmanlıların Avrupa’ya yaptığı seferlerde YARDIMCI KUVVET olarak büyük yararlar sağlamıştır.
3- Osmanlı Devleti Kırım Hanlığı sayesinde Orta Asya Türkleriyle temas sağlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet Anadolu Türk Birliği İçin Neler yapmıştır ?
Candaroğullarından Sinop’u alarak bu beyliğe son vermiştir. Ayrıca Karamanoğullarından Konya ve Karaman’ı alarak büyük ölçüde Anadolu Türk birliğini gerçekleştirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet Anadolu’da ki Beylikleri Etkisiz Kılmak İçin Neler yapmıştır.
IV. Haçlı Seferi sırasında 1204 yılında kurulan Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. Doğu Anadolu’da hakimiyet kurmak isteyen AKKOYUNLU devletini 1473’te Otlukbeli Savaşında yendi.
D)EGE VE AKDENİZ TİCARETİNE EGEMEN OLMAK İÇİN NERELERİ ALDI?
Ege ve Akdeniz Tİcaretine Egemen Olmak İçin yapılan Faaliyetler
Venedikliler’in elinde bulunan Ege adalarını (İmroz, Taşoz, Limni,Bozcaada,Semadirek,Midilli,Eğriboz)
aldı. Rodos adası kuşatıldı,ancak alınamadı.Akdeniz’deki Kefolonya,Zanta ve Ayamavra adalarını aldı.
Böylece Karadeniz’de faaliyet gösteren Cenevizlilerden sonra, Akdenizde faaliyet gösteren Venedik ticaretine de büyük darbe vurdu.
OSMANLI-VENEDİK DENİZ SAVAŞLARI
Sebepleri: Osmanlıların; İstanbul’u fethetmeleri, Karadeniz ve Ege ticaretini denetimleri altına
almalarının Venedik ticaretine darbe vurması.
Sonuç : Venedik donanmasının Osmanlı donanmasından güçlü olmasından dolayı Venedikliler’e
karşi bir üstünlük sağlanamamıştır.
Fatih olası bir Haçlı ittifakını engellemek amacıyla 1479’da Venedikliler’e ticari ayrıcalıklar vermiştir.
NOT: Osmanlı Devletinden ilk ELÇİ bulundurma hakkını ve ilk ticari ayrıcalıkları elde eden devlet Venedik’dir.
FATİH’İN HIRISTIYANLIK MÜCADELESİ NASILDI?
Hırıstiyanlığın iki merkezi vardı. Biri KATOLİKLİĞİN merkezi ROMA(VATİKAN), diğeri de ORTODOKSLUĞUN merkezi İstanbul(FENER) idi.
Fatih İstanbul’u alarak, buradaki Ortodoks cemaati dini inanç ve ibadetinde serbest bırakmış ve tüm
Ortodoks Hırıstiyanların koruyuculuğunu üslenmiş, böylece hırıstiyan dünyasındaki MEZHEP BİRLİĞİNİ engellemiştir. (İstanbul’un Fethinden önce Katolik ve Ortodoks mezhepleri birleşmeye çalışıyorlardı.)
Fatih Katoliklerin merkezi Vatikan’ı da(Roma) ele geçirmek istiyordu. Bu yüzden GEDİK AHMET PAŞA komutasındaki Osmanlı donanması İtalya’nın güneyine çıkarma yapmış ve buradaki OTRANTO kalesini ele geçirmiştir. Ancak Fatih’in ölümü İtalya Seferinin yarıda kalmasına sebep olmuştur.
Bizans’ın Yeniden Canlanmaması için Fatih’in yaptığı Faaliyetler :
Bizans hanedan üyelerinin kaçtığı Trabzon Rum imparatorluğu’na son verdi,yine Bizans hanedan üyelerinin kaçtığı MORA Yarımadası’nı fethetti.
Fatih’in Batı Siyaseti:
Amaç:
- Avrupa birliğinin kurulmasını önlemek.
- Balkanlar’da Osmanlı hakimiyetini pekiştirmek.
- Sınırları Batı yönünde genişletmek.
Sırbistan, Mora, Eflak, Boğdan, Bosna, Hersek ve Arnavutluk Osmanlı topraklarına katıldı.
Not: Mora, Boğdan ve Hersek üzerinde kesin denetim ancak II. Bayezid döneminde sağlanmıştır.
KISACA FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİNDE FETHEDİLEN YERLER :
BATIDA FETHETTİĞİ YERLER
1-Sırbistan (1459)
2-Mora (1460)
3-Eflak (1462) Hakimiyete alındı.Kazıklı voyvoda.
4-Boğdan (1476) Hakimiyete alındı.
5-Bosna (1463)
6-Hersek (1465)
7-Arnavutluk (1478) İşkodra.
KARADENİZ KIYILARINDA FETHETTİĞİ YERLER
1- Amasra (1459) Cenevizler.
2-Sinop (1461)İsfendiyaroğulları.
3-Trabzon (1461)Trabzon Rum İmparatorluğu.
4-Kırım (1477)Kırım Türkleri hakimiyete alındı.
ALINAN EGE ADALARI
1-İmroz (Gökçeada)
2-Taşoz
3-Semadirek
4-Bozcaada
5-Limni
6-Midilli
7-Eğriboz
Kanunnamei Ali Osman:
Örfi hukuk yeniden düzenlenerek sistemli bir Kanunname haline getirildi. Padişahın güç ve otoritesi pekiştirildi. Kanunmame’ye göre:
Şahısların değil, devletin sürekliliği önemlidir.
Başa geçen kişi gerekirse kardeşini öldürebilir.
Ölen kişinin yerine, İstanbul’a gelerek devlet adamlarının onayını alan şehzade padişah olur.
II.BAYEZİT DÖNEMİ (1481-1512)
Fatih’in ölümünden sonra,Amasya valisi olan büyük oğlu Bayezit İstanbul’a gelerek tahta oturmuştur.Konya valisi Cem de padişah olmak istemiştir.
31 yıl süren II.Bayezit dönemi oldukça sönük geçmiştir.Bunun nedenleri ise;
*II.Bayezit’in çok yumuşak huylu ve savaştan hoşlanmayan kişiliği
*Kardeşi Cem Sultan isyanı ile uğraşmak zorunda kalması.
*Safavi tehlikesi.
*Çocukları arasında taht mücadeleleri etkili olmuştur.
Osmanlı-Venedik İlişkileri (1499-1502)
*İnebahtı,Modon,Koron kaleleri ile Navarin limanları alındı.
*Otranto seferinden sonra elimizden çıkan Ayamavra ve Kefalonya adaları alındı.
Osmanlı-Memluk ilişkileri
Fatih döneminde bozulmaya başlayan Osmanlı-Memluk ilişkileri bu dönemde daha da bozularak savaşa dönüşmüştür.Sebepleri:
*Memluklerin isyan eden Cem’i korumaları
*Dulkadiroğulları ve Ramazanoğulları üzerine saldırmaları
*Karamanoğullarını desteklemeleri
*Hicaza giden Türk hacılarından vergi almaları
*Hindistan hükümdarının II.Bayezit’e gönderdiği hediyelere el koymaları.
Bu sebeplerden dolayı 1485-1491 yılları arasında aralıklarla devam eden savaş,daha çok Çukurova bölgesinde oldu.Yapılan 5 savaştan 2’sini Osmanlılar;3’nü memlukler kazandılar.Bu savaşlarda her iki taraf da bir başarı elde edemedi.Tunus hükümdarı Sultan Osman’ın araya girmesiyle anlaşma sağlandı (1491)
*Her iki taraf da eski sınırlarına çekildiler.
*Çukurova bölgesindeki Türkmen hanedanları ,eskisi gibi Memluklere tabi kaldılar.
Osmanlı Karaman İlişkileri
Karamanoğullarının Memluklerle işbirliği yapmaları üzerine beyliğe kesin olark son verilmiştir.(1487)
Osmanlı-İran (Safavi) ilişkilerinin Başlaması
II.Bayezit zamanında Akkoyunlu devleti yıkılmış ve bu topraklar üzerinde,aslen bir Türk olan Şah İsmail tarafından Safavi devleti adıyla yeni bir devlet kurulmuştu.(1501).
Şii mezhebine bağlı olan Şah İsmail,devletini kısa sürede büyüterek güçlendirdi.II.Bayezit’in gevşek politikalarından yararlanan Şah İsmail,Anadolu’yu ele geçirmek amacıyla Anadolu içlerine pek çok şii propagandacı gönderdi.Propagandacılar özellikle Hamideli ve Teke taraflarında etkili oldular.
Özellikle Teke yöresinde çıkan “ŞAHKULU İSYANI” devlet tarafından güçlükle bastırıldı.Şahkulu yakalanarak idam edildi.
Anadolu’daki şii faaliyetlerine karşı babası II.Bayezit’in psif kaldığını gören ve tehlikenin büyüklüğünü sezen Trabzon valisi Selim,babasına karşı isyan etti.Büyük kardeşleri şehzade Ahmet ve Korkut’u mağlup eden Selim,1512 tarihinde Osmanlı tahtına padişah olarak oturmuştur.
NOT:II.Bayezit devşirme kökenli devlet adamlarının desteğiyle padişah oldu.
Cem Sultan Olayı (1481-1495)
Fatih’in küçük oğlu Konya valisi Cem Sultan, Türk kökenli devlet adamlarının desteğini alarak ağabeyi II.Bayezit’e karşı isyan etti.Başarılı olamadı.Memluklerden aldığı destekle tekrar isyan etti.Başarılı olamayınca Rodos şövalyelerine sığındı.
*Olay böylece bir dış sorun haline gelmiştir.
*Rodos şövalyeleri Cem’i Fransa aracılığıyla Papa’ya teslim ettiler.Papa,Cem’i Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla kullanmak istediyse de başarılı olamadı.Cem,İtalya’da öldü.(1495)
NOT:Cem’in mezarı Bursa-Muradiye’dedir.
NOT:Cem olayı sebebiyle II.Bayezit Dönemi durgun geçmiştir.1492’de İspanya’daki Müslüman Beni Ahmer Devleti yıkılmış,Müslümanlar ve Yahudiler katliama uğramıştır.II.Bayezit bölgeye yardım göndererek bir kısım Müslümanları ve bazı Yahudileri Osmanlı topraklarına getirip yerleştirdi.
Boğdan Seferi (1484)
Kili ve Akkerman kaleleri alınarak doğrudan Osmanlı topraklarına katılmıştır.Kırım’la karadan bağlantı sağlanmıştır.
YAVUZ SULTAN SELİM DÖNEMİ (1512-1520)
*Babası ve kardeşleriyle mücadele eden Yavuz ,bu mücadelelerde babasına karşı “Karıştıran Ovası’nda” (Çorlu) yaptığı savaşı kaybetmesine rağmen Yeniçeri ve ordunun desteğiyle başa geçmiştir.
1-Osmanlı-İran İlişkileri
İran Seferinin Sebepleri:
1-Yavuz’un padişahlığını Şah İsmail’in tebrik etmemesi.
2-Şah İsmail’in adamları aracılığıyla Anadolu’da ayaklanmalar çıkarması.
Çaldıran Savaşı (1514)
*Safavi Devleti’nin Anadolu’da şii propagandası yaparak kargaşa çıkarmak istemesi ve sonunda Anadolu’ya hakim olmak isteği.
*VAN-ÇALDIRAN Ovası’nda 20 Ağustos 1514’te yapılan savaşı Osmanlı Devleti büyük bir üstünlükle kazandı.Şah İsmail canını zor kurtarırken,Yavuz da Safavi Devleti’nin başkenti Tebriz’e girdi.
Savaşta Osmanlı Devleti 100 bin ordu ve 500 top kullanmıştır.
Savaşın sonuçları
1-Safavilere büyük bir darbe vurulduysa da tehlike olmaktan çıkarılamadı.
2-Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Osmanlı topraklarına katıldı.
3-Savaş dönüşü Dulkadiroğulları beyliği ile yapılan “TURNADAĞ” Savaşıyla (1515) beylik Osmanlı topraklarına katıldı
*Dulkadiroğulları beyliğinin alınmasıyla Anadolu Türk birliği kesin olarak sağlanmıştır.(Adana’da bulunan Ramazanoğullarının da bağlılık bildirmesiyle).
4-Sefer dönüşü 1000’e yakın Azeri sanatçı,bilgin ve şair İstanbul’a getirilmiştir.
NOT:40.000 ordu ihtiyati kuvvet olarak Kayseri-Sivas arasında bırakılmıştır (Çaldıran Savaşı’nda)
Mısır Seferi (1516-1517)
Mısır Memluklu Devleti üzerine yapılmıştır.
Sebepleri:
1-Fatih döneminden itibaren devam eden anlaşmazlıklar
2-Memluklerin Şah İsmail’e destek vermeleri
3-Yavuz’un Mısır’dan geçen Baharat Yolu’nu alarak ekonomik üstünlük sağlamak istemesi.
4-Dulkadiroğulları ve Ramazanoğullarının Osmanlılara katılmasına Memluklerin karşı çıkması
5-Yavuz’un halifeliği ele geçirerek İslam dünyasında birlik sağlama düşüncesi
*Yavuz Memlukleri Suriye’de Merc-i Dabık Savaşı’yla (1516);Mısır’da Ridaniye Savaşı’yla (1517).iki kez yenilgiye uğrattı.
Sonuçları
1-Memluklu Devleti yıkıldı.Toprakları;Suriye,Filistin,Hicaz ve Mısır Osmanlıların eline geçti.
2-Mısır’ın zenginliklerinin Osmanlıların eline geçmesiyle Osmanlı hazinesi doldu.
3-Baharat Yolu Osmanlılara geçtiyse de ,Ümit Burnu Yolu’nun keşfi sebebiyle istenilen ekonomik fayda sağlanılamadı.
4-Halifelik Osmanlılar geçti.Böylece devletin teokratik özelliği arttı.
5-Venedikliler Kıbrıs için Memluklere ödediği vergiyi Osmanlılara ödemeye başladılar.
*Yavuz Sultan Selim 1520’de öldü.
NOT:Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde bütün mücadeleler doğulu devletlerle yapılmıştır.Batılı devletlerle herhangi bir mücadele olmamıştır.
*Bu dönem batılı devletlerle mücadelenin olmadığı tek dönemdir.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ
(1520-1566)
*Yavuz’un ölümünden sonra tek şehzade olan Kanuni Sultan Süleyman padişah oldu.
*Dönemi,Osmanlı tarihinin en parlak dönemidir.
İÇ İSYANLAR
Canberdi Gazali (Suriye),Ahmet paşa (Mısır),Kalenderoğlu (Çukurova),Baba Zünnun (Yozgat)
*Bu isyanlar çok kısa süre içerisinde bastırılmıştır.
KANUNİ DÖNEMİ BATI SEFERLERİ
1-Belgrat’ın Fethi (1521) :Fatih döneminde alınamayan Belgrat’ı (Belgrat Kalesini) savunamayacaklarını anlayan Sırplar kaleyi Macarlara bıraktılar.
*Macarlar Kanuni zamanında Osmanlıya karşı saldırgan tavır sergilediler.Hatta gönderilen Osmanlı elçisini öldürdüler.Bunun üzerine Kanuni sefere çıktı.Belgrat karadan ve nehirden kuşatıldı ve 1521’de fethedildi.
*Fetihten sonra Belgrat Kalesi Avrupa seferlerinde üs olarak kullanıldı.
2-Mohaç Meydan Savaşı (1526)
*Belgrat’ın fethinden sonra Osmanlı-Macar ilişkileri iyice bozuldu.Bu sırada Kanuni de Avrupa ülkeleri içinde yalnız kalan ve Alman imparatoru Şarlken’e karşı savunmasız kalan Fransa’ya yardım sözü vererek bu ülkeyi yanına çekmek istemiştir.Böylece Fransa’nın bu ittifaka katılmasını önlemiştir.
*Macarlar Belgrat’ın fethinden sonra Osmanlıya iyice düşman oldular.1526’da Mohaç ovasında Osmanlı ordusuyla Macar ordusu karşı karşıya geldi. Yapılan savaş sonrasında Osmanlı ordusu tarihin en kısa süren zaferini kazandı.Bu zaferle;
*Başkent Budin ve Macaristan’ın bir bölümü fethedildi.
*Macaristan Osmanlıya bağlı ,Avusturya ile Osmanlı arasında tampon bir bölge haline geldi.
*Osmanlı Devleti’nin orta Avrupa’daki egemenliği güçlendi.
*Osmanlı-Avusturya ilişkilerinin bozulmasına sebep oldu.
*Macaristan 1541 yılında tamamen Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlı-Avusturya İlişkileri
I.Viyana Kuşatması (1529)
*Macaristan’ın fethi Osmanlılarla Avusturyalıları karşı karşıya getirdi.Avusturya kralı Ferdinand,Macar topraklarında hak iddia ediyordu.Osmanlı Ordusu İstanbul’a döndükten sonra Avusturya kralı Ferdinand,Macar kralı Yanoş’a savaş açarak Budin’e girdi.Yanoş’un Osmanlılardan yardım istemesi üzerine Kanuni büyük bir ordu ile Budin’e girdi.Ancak Ferdinand,Kanuni’nin karşısına çıkmaya cesaret edemedi.Avusturya sorununu çözmek isteyen Kanuni,Ferdinand’ı takip ederek Viyana kalesini kuşattı.Ancak Viyana’nın güçlü bir kale olması,ağır topların getirilmeyişi ve kışın yaklaşmasından dolayı Viyana alınamadı.
Alman Seferi (1532)
Ferdinand,Kanuni’nin İstanbul’a dönmesinden faydalanarak ,kardeşi olan Alman imparatoru Şarlken’e güvenerek tekrar Budin’i kuşattı.Bu olay üzerine Kanuni,Şarlken’i savaşa çağırarak Alman seferine çıktı.Ancak Şarlken Kanuni’ye karşı koyamadı.Avusturya’nın isteği üzerine anlaşma yapıldı.
*İSTANBUL ANTLAŞMASI
*Avusturya kralı protokol bakımından Osmanlı sadrazamına denk sayılacaktı.
*Ferdinand,Yanoş’un Macar krallığını tanıyacaktı.
*Avusturya elinde bulundurduğu Macar toprakları için Osmanlılara her yıl 30.000 düka altın vergi ödeyecekti.
NOT: Bu antlaşmayla Avusturya Osmanlı Devleti’nin üstünlüğünü kabul etmiştir.
Zigetvar Seferi ve Kanuni’nin Ölümü (1566)
Ferdinand’ın yerine geçen oğlu Maksimilyen,Osmanlılara vergisini ödemedi ve Erdel’e saldırdı.Kanuni bu olay üzerine çok ihtiyarlamasına rağmen Avusturya üzerine 13. ve son seferine çıktı.Zigetvar kalesi kuşatıldı.Hasta olan Kanuni’nin vefatından bir gün sonra kale alındı.(1566)
OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ VE KAPİTÜLASYONLAR
KANUNİ Sultan Süleyman,Avrupa Hıristiyan birliğini parçalamak amacıyla Fransızlarla anlaşmayı uygun buldu.Kendi aralarında yaptıkları savaşlar sırasında Alman imparatoruna esir düşen Fransa kralı 3.Fransuva’yı Mohaç savaşından sonra esaretten kurtardı.Bu olaydan sonra Osmanlı-Fransız ilişkileri gelişti.
Kanuni 1535’te Fransa’ya ticaret,gümrük ve hukuk gibi konularda diğer devletlere verilmeyen bazı imtiyazlar verdi.İki devlet arasında yapılan anlaşmaya göre:
1-Osmanlı topraklarında yaşayan Fransızların hukuki davalarına Fransız yargıçları bakacaklardı.
2-Her iki devlet birbirlerine ait denizlerde serbestçe dolaşabilecekler ve ticaret yapabileceklerdi.
3-Kapitülasyonlar iki hükümdar sağ kaldığı müddetçe geçerli olacaktı.
Kapitülasyon adı verilen bu antlaşmayla Kanuni:
*Avrupa Hıristiyan birliğini bozmayı
*Coğrafi keşiflerle önemini kaybeden Akdeniz limanlarını yeniden canlandırmayı
*Fransa limanlarından faydalanmayı amaçlamıştır.
NOT: 1740’ta ise kapitülasyonlar sürekli hale geldi.Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla beraber Osmanlı ekonomisinin bozulmasına neden oldu.
Rodos’un Fethi (1522)
Akdeniz ticareti ve deniz yoluyla hac yolculuğunun güvenliği,korsan yatağı haline gelen Rodos’tan dolayı tehlikeye düşmüştü.Bu duruma son vermek için Kanuni döneminde Rodos kuşatıldı.ve 1522 yılında fethedildi.Kanuni şövalyelerin adayı terkine izin verdi.Adayı terk eden Sen-Jan şövalyeleri Şarlken tarafından Malta adasına yerleştirildi.
NOT:Rodos’un fethiyle Ege denizindeki Osmanlı egemenliği kesinleşmiş ve Ege denizi Türk gölü haline gelmiştir.
HIZIR REİS (BARBAROS) VE CEZAYİR’İN ALINMASI (1533)
Aslen Midilli’li bir Türk olan Hızır Reis Cezayir’i tamamen İspanyollardan arındırmış ve Cezayir’e hükümdar olmuştu. Hıristiyanlara indirdiği ağır darbelerden dolayı Avrupalılar Hızır Reis’e “Barbaros” lakabını taktılar.Yavuz döneminde Mısır’ın fethinden sonra Osmanlı himayesine giren Hızır Reis’in denizcilikteki üstün kabiliyetini anlayan Kanuni Sultan Süleyman O’nu İstanbul’a davet ederek Kaptan-ı Deryalık rütbesi verdi.Hızır Reis aynı zamanda Cezayir Beylerbeyliğine atandı.Böylece Cezayir Osmanlıya bağlanmış oldu.(1533)
Preveze deniz savaşı (1538)
Kaptan-ı Derya Hızır Reis Akdeniz’de fetihlere başladı.Kanuni başarılarından dolayı O’na “Hayrettin” unvanını verdi.Barbaros Hayrettin Paşa 1537’de büyük bir donanma ile Akdeniz’e açıldı.Ege’deki Venedik adalarını alarak Korfu’yu kuşattı.Hayrettin Paşa’nın Akdeniz’deki fetihleri Avrupalıları yeni bir Haçlı birliği kurma zorunda bıraktı.Hayrettin Paşa 1538’de Preveze önlerinde Andrea Dorya komutasındaki Venedik,Malta,Ceneviz,İspanya ve Portekizlilerden oluşan Haçlı donanmasını mağlup etti.
Sonuçları:
*Osmanlı Devleti Akdeniz’de üstünlüğü ele geçirdi.
*Akdeniz Türk gölü haline geldi.
NOT:*Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölümü (1546)
*Mimar Sinan’ın Süleymaniye’yi inşası (1550)
*Sokulu Mehmet Paşa’nın Vezir-iAzam oluşu (1565)
Trablusgarp’ın Fethi (1551)
Batı Akdeniz’de korsanlık yapan Turgut Reis,Kanuni’nin isteği üzerine bu ülkeyi İspanyollardan aldı.Ardından Turgut Reise Trablusgarp Beylerbeyiliği verildi.
Malta Kuşatması (1565)
Kuşatma başarısız oldu.Turgut Reis öldü.
Sakız Adasının Alınması (1566)
Malta yenilgisini hazmedemeyen Kanuni yeni bir sefer için Donanmayı hazırlatmıştır.Zigetvar seferine çıkmadan önce donanmaya Ege denizine açılma emrini vermiştir.Piyale Paşa komutasındaki Donanma Sakız adasını alarak Ceneviz hakimiyetine son vermiştir.(1566)
HİNT DENİZ SEFERLERİ (1538-1553)
Nedenleri
1-Portekizlilerin Basra Körfezi ve Kızıl Deniz girişlerini ve dolayısıyla Hint ticaret yolunu kapatması.
2-Portekizlilerin Müslüman tüccar ve gemilerine zarar vermesi
3-Hindistandaki Gücerat İslam hükümdarının Kanuni’den yardım istemesi.
4-Kanuni’nin Baharat yolunun güvenliğini sağlamak istemesi.
*Coğrafi keşiflerden sonra Portekizliler,16.yüzyılın başlarında Hindistan’da sömürgeler kurmuşlar ve Hint ticaret yollarını ellerine geçirmişlerdi.Portekizlilerin Hindistan’daki Müslümanlara zarar vermesi ve Hint ticaret yollarını kapatmaları üzerine Kanuni zamanında Hint okyanusuna 4 sefer yapıldı.Bu seferleri:
1.Seferi :Hadım Süleyman Paşa
2.Seferi :Piri Reis
3.Seferi :Murat Reis
4.Seferi :Seydi Ali Reis yaptılar.
Sonuçları
1-Hint Deniz seferlerinden istenilen sonuç elde edilememiştir.Bunun nedeni ise Osmanlı denizcilerinin Hint okyanusunu iyi tanımamaları ve devlet adamlarının karada yapılan savaşları daha karlı görmeleridir.Ayrıca Osmanlı gemilerinin okyanuslara dayanıklı olmaması bu seferlerdeki başarısızlığın diğer bir nedenidir.
2-Yemen,Aden,Sudan sahilleri ve Habeşistan’ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı.
3-Kızıldeniz Osmanlı denetimine girdi.
İRAN SEFERLERİ (1533-1555)
Nedenleri:
*Osmanlı orduları batıda Avrupalılarla mücadele ederken İran’ın her defasında doğudan Osmanlı topraklarına saldırması
*İran’ın Bağdat’ı üs olarak kullanıp,İran’ın politikasını benimsemeyen bir çok Müslüman halkı ve ilim adamını öldürmesi
Bu Nedenlerden dolayı Kanuni:
1.Seferi (IRAKEYN)
*Sadrazam İbrahim Paşa’yı İran’a göndedi(1533).—–Tebriz alındı
*1535’te Kanuni de sefere çıktı ve aynı yıl Bağdat’ı aldı.
2.Seferi 1548’de yaptı.
3.Seferi 1554’te yaptı.—Nahcivan, Azebaycan, Karabağ ve Gürcistan’ı fethedilerek geri döndü.
Osmanlı orduları Amasya’ya geldiği sırada İran elçileri arkadan yetiştiler ve İran Şah’ının anlaşma teklifini Kanuni’ye bildirdiler.Bunun üzerine Osmanlı Devleti ile İran arasında AMASYA ANTLAŞMASI imzalandı (1555).
Bu antlaşma ile İran: Basra,Bağdat,Şehrizor,Van,Bitlis,Erzurum,Kars,Atabegler yurdu,Erivan,Tebriz,Irak ve Doğu Anadolu’nun Osmanlılara ait olduğunu kabul etti.
*Bu anlaşma 25 yıl sürmüş ve ileriki anlaşmalara zemin teşkil etmiştir.
Önemi:
1-Bu anlaşma Osmanlı Devleti ile İran arasındaki ilk antlaşmadır.
2-Osmanlı Devleti Basra Körfezi’ne kadar ulaşarak Hint okyanusu ile bağlantı sağlamıştır.
SOKULLU MEHMET PAŞA DÖNEMİ (1566-1579)
Aslen bir devşirme olan Sokulu Mehmet Paşa (Hırvat Devşirmesi) ,Kanuni’nin son dönemlerinde Sadrazam olmuştur (1565).Kanuni’den sonra tahta geçen padişahlardan II.Selim (1566-1574) ve III.Murat (1574-1595) dönemlerinde devlet işlerini yürüten asıl kişi Sokulu Mehmet Paşa olduğundan bu döneme Sokulu Mehmet Paşa Dönemi denir.
(II.Selim Zamanı:1566-1574)
1)KIBRIS ADASI’NIN FETHİ (1571)
Suriye,Mısır ve Doğu ticaret yollarının güvenliği bakımından önemlidir.
Kıbrıs Adası’na hakim olan Venediklerin;
—-Osmanlı ticaret gemilerine saldırmaları
—-Kıbrıs Adası için Osmanlılara ödediği vergiyi kesmeleri
üzerine Sokulu Mehmet Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen II.Selim adanın fethine karar vermiş ve Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı donanması 11 aylık kuşatmadan sonra adayı fethetmştir.
*Doğu Akdeniz’in güvenliği sağlandı
*Anadolu’dan pek çok Türk ailesi getirilerek adaya yerleştirildi.
*İnebahtı deniz Savaşı’na neden oldu.
*Akdeniz ticaret yolunun güvenliği sağlandı.
NOT:II.Bayezit buradan elde edilen ganimetle Mimar Sinan’a ünlü SELİMİYE CAMİİ’ni yaptırmıştır.
iNEBAHTI DENİZ SAVAŞI (1571)
Avrupalıların Kıbrıs gibi önemli bir adayı kaybetmeleri ve papanın kışkırtmaları denizde yeni bir Haçlı birliğinin oluşmasına neden oldu.Venedik,Malta,İspanya,İtalya (Piyemento) devletlerinin katıldığı Haçlı donanmasının başına da Şarlken’in oğlu Don Juan getirildi.
Haçlı donanması ile İnebahtı Körfezi yakınlarında yapılan savaşı taktik hatası yüzünden Osmanlı Devleti kaybetti.Haçlılar İnebahtı Körfezi’nde bulunan Osmanlı Donanması’nı yaktılar.200 kadar gemimiz batarken 20 bin askerimiz şehit düştü.Yalnızca Uluç Ali Reis bir kısım gemileri alarak İstanbul’a dönebildi.
*Uluç Ali Reis’in adı Kılıç Ali Reis olarak değiştirilmiş ve Kaptan-ı Deryalığa getirilmiştir.
*Osmanlı Devleti’nin aldığı ilk büyük deniz yenilgisidir.
*Bu yenilgi Osmanlı Devleti’ne herhangi bir yer kaybettirmemişse de ,Türklerin yenilmezliği inancını yıkmıştır.
*Bu savaşta bir çok Osmanlı Denizcisinin ölmesi ileriki dönemde Osmanlı denizciliğinin gerilemesine neden olmuştur.
*Bu savaş Osmanlı Devleti’nin Akdeniz egemenliğini sarsmıştır.
*Osmanlı Donanması Sokullu’nun emriyle bir kış içerisinde çok daha güçlü bir şekilde yeniden oluşturulmuştur.
TUNUS’UN FETHİ (1574)
İnebahtı yenilgisinden sonra oluşturulan donanma,Kılıç Ali Reis komutasında Akdeniz’e açıldı.Haçlı Donanması Osmanlıların karşısına çıkmaya cesaret edemedi.
Kılıç Ali Paşa İspanyolların elinde bulunan Tunus’u Osmanlı topraklarına kattı.Tunus Beylerbeyliği oluşturuldu.
Böylece Fas dışındaki Kuzey Afrika tamamen Osmanlı toprağı oldu.
Tunus’un fethi,hem Osmanlı-İspanya savaşlarını,hem de İspanyolların Kuzey Afrika’daki işgal politikalarını sona erdirmiştir.
*II.Selim 1574 yılında öldü.
NOT : *Ordunun başında savaşa gitmeyen ilk Osmanlı padişahıdır.
(III.Murat Zamanı:1574-1595)
LEHİSTAN (Polonya)’IN HİMAYESİ (1575)
Lehistan Osmanlı himayesine alındı.(1575).Böylece Osmanlı hakimiyet alanı Batlık denizine ulaşmış oldu.
Lehistan’da iç karışıklıklar çıkması üzerine Osmanlı Devleti Erdel Beyi’ni Leh kralı seçtirdi.
FAS SULTANLIĞI’NIN OSMANLI HİMAYESİNE ALINMASI (1577)
*Fas üzerinde Osmanlı-Portekiz hakimiyet mücadelesi
*Osmanlıların Cebeli Tarık boğazına hakim olma isteği
1577 yılında Fas’ta çıkan taht kavgaları üzerine bir kısım Faslılar Portekiz kralından;bir kısmı da Osmanlı padişahından yardım istediler.
Sokulu Cezayir Beylerbeyi Ramazan Paşa’yı Fas üzerine gönderdi.Portekizlilerle yapılan “VADİ ÜS SEYL” savaşıyla Portekizlilere çok ağır bir darbe vurularak Portekiz ordusu kralı ile birlikte imha edildi.Fas Osmanlı himayesine alındı.
*Bu olaydan sonra Portekizlilerin denizlerdeki etkinlikleri azalmıştır.
*Osmanlı hakimiyet alanı Atlas okyanusuna ulaşmış oldu.
SOKULLU DÖNEMİ KANAL PROJELERİ
DON-VOLGA KANAL PROJESİ
Bu proje ile Karadeniz’e dökülen DON Nehri ile ,Hazar Denizi’ne dökülen VOLGA ırmakları birleştirilerek Karadeniz’den Hazar Denizi’ne ulaşılmak istenmiştir.
Amaçları;
1-Orta Asya Türkleri ile bağlantı kurmak
2-İran’la yapılacak savaşlarda donanma gücünü kullanmak
3-Rusların güneye inmesini engellemek
4-İpek yolu ticaretini canlandırmak
*Kanal açma çalışmaları başladıysa da proje tamamlanamadı.
SÜVEYŞ KANALI PROJESİ
Bu projeyle Kızıldeniz ve Akdeniz birleştirilerek,Baharat yolunun canlandırılması amaçlanmıştır.
İZNİK-SAKARYA-SAPANCA PROJESİ
Bu proje ile Marmara’dan Karadeniz’e yeni bir su yolu açılmak istenmiştir.Bolu Dağı ormanlarından yararlanılmak istenmiştir.
*Bu projeler başarıya ulaşmamışsa da ,devletin ileriye yönelik politikalar izlediğini göstermesi açısından önemli
OSMANLI DURAKLAMA DÖNEMİ
Genel kabul görmüş olan ,Osmanlı Devletinin Duraklama Dönemi,1579 yılında Sadrazam Sokullu Mehmet Paşanın ölümünden sonra başlar, 1699da imzalanan ve Osmanlı Devletinin tarihte ilk kez toprak kaybettiği antlaşma olan KARLOFÇA ANTLAŞMASI na kadar devam eden dönemdir.
Duraklama Dönemi Padişahları
- III. Mehmet (1595-1603)
- I. Ahmet (1603-1617)
- I. Mustafa (1617-1618)
- II. Osman (1618-1622)
- I. Mustafa (1622-1623) (2. kez)
- IV. Murat (1623-1640)
- Sultan İbrahim (1640-1648)
- IV. Mehmet (1648-1687)
- II. Süleyman (1687-1691)
- II. Ahmet ( 1691-1695)
- II. Mustafa (1695-1703)
DURAKLAMANIN NEDENLERİ
Duraklamanın İç Nedenleri
Yönetimin bozulması
- Kafes Usulü
- Merkezi otoritenin zayıflaması
- Rüşvet ve iltimasın artması
Eğitimin bozulması
- Beşik Ulemalığının ortaya çıkması
- Pozitif bilimlerin okutulmaması
- Ordunun bozulması
- Kanun’u Kadim’e uyulmaması
- Yeniçerilerin bozulması
- Tımar sisteminin bozulması
Mâliyenin bozulması
- Savaşların uzun sürmesi ve yenilgiler alınması
- Ganimet ve vergilerin azalması
- Lüks ve israfın artması
- Tımar sisteminin bozulması
- Sık sık padişah değişikliği – cülus bahşişi verilmesi
Duraklamanın Dış Nedenleri
- Devletin doğal sınırlara ulaşması
- Güçlü devletlerle komşu olunması
- Avrupalıların Osmanlıya karşı birlikte hareket etmesi (Haçlı birlikleri)
- Coğrafi keşifler sonucunda Avrupa’nın zenginleşmesi ve Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan ticaret yollarının ve Akdeniz limanlarının önemini kaybetmesi
DURAKLAMA DÖNEMİ İSYANLARI
- Merkez İsyanları: İstanbul İsyanları, Kapıkulu İsyanları, Yeniçeri İsyanları
- Anadolu İsyanları: Celali İsyanları, Taşra İsyanları
- Eyalet İsyanları: Osmanlıya bağlı Eyaletlerin çıkardığı isyanlar
Not: İsyanların temel nedeni merkezi otoritenin ve ekonominin bozulmasıdır.
DURAKLAMA DÖNEMİ SİYASİ OLAYLARI
- Osmanlı Devleti bu dönemde sınırlarını genişletmeye devam etmiştir.
- 1590 Ferhat Paşa Antlaşması ile doğuda en geniş sınırlara ulaşıldı.
- 1606 Zitvatoruk Antlaşması ile Osmanlı’nın Avrupa’daki siyasi üstünlüğü sona erdi.
- 1611 Nasuh Paşa Antlaşması ile doğuda ilk kez toprak kaybedildi.
- 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması ile bugünkü Türkiye-İran sınırı çizildi.
- 1672 Bucaş Antlaşması ile batıda en geniş sınırlara ulaşıldı.
- Osmanlı’nın 1683 II. Viyana bozgununu yaşaması Osmanlı’yı Avrupa’dan atma düşüncesini ortaya çıkardı.
- 1699 Karlofça Antlaşması ile batıda ilk kez toprak kaybedildi.
- Avrupalı Devletler Osmanlı’ya karşı birleşerek Kutsal İttifak-ı oluşturdu.
- Osmanlı Devleti’nin ilk büyük toprak kayıpları da bu dönemde gerçekleşti
DURAKLAMA DÖNEMİ İRAN, AVUSTURYA, LEHİSTAN VE VENEDİK İLİŞKİLERİ
OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİ
HATIRLATMA: İlk Osmanlı-İran antlaşması AMASYA ANTLAŞMASI 1555 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında imzalanmıştı. Ancak bu anlaşma çok uzun sürmedi.
Osmanlı Devleti-İran arasında Duraklama Döneminde imzalanan antlaşmalar şunlardır;
1590 Ferhat Paşa Antlaşması : (III.Murat dönemi) Osmanlı Devleti doğuda en geniş sınırlara ulaşmıştır.
1612 Nasuh Paşa Antlaşması : (I.Ahmet dönemi)
1618 Serav Antlaşması : (II.Osman dönemi)
1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması : (IV. Murat dönemi) Osmanlı Devleti-İran arasındaki sınır günümüzdeki şekliyle çizilmiştir.
1577-1590 OSMANLI İRAN SAVAŞI (III. Murat Dönemi)
Sebebi: Şah II.İsmail’in Amasya Antlaşmasını bozarak,Anadolu halkını Osmanlılara karşı kışkırtması
Savaş : 1577’den 1589’a kadar süren savaş çeşitli aşamalarla gerçekleşti. MEŞALE SAVAŞInı da Osmanlılar kazandı. Ardından yapılan bir seferde Osmanlı ordusu Azerbaycan ve İran’a girdi.
Şah II.İsmail’in yerine geçen Şah Abbas barış istedi.
Sonucu: FERHAT PAŞA (I.İstanbul) ANTLAŞMASI imzalandı (1590)
Maddeleri:
1-Tebriz,Karabağ,Tiflis ve Nihavent Osmanlılarda kaldı.
2-Osmanlı Devleti sınırlarını doğuda Hazar Denizi’ne kadar genişletti.
NOT: Bu antlaşma,Osmanlı Devletinin doğuda en geniş sınırlara ulaştığı antlaşmadır.
1603-1611 İRAN SAVAŞI (I.Ahmet Dönemi)
Sebebi: Osmanlı Devletinin Celali isyanları ile uğraşmasından ve Avusturya ile savaşmasından faydalanan İran’ın saldırıya geçerek daha önce kaybettiği yerleri ele geçirmesi.
Sonucu: NASUH PAŞA (II.İstanbul) ANTLAŞMASI imzalandı. (1612)
Maddeleri:
1- Osmanlı Devleti Ferhat Paşa Antlaşması ile aldığı yerleri geri verecekti.
2- Buna karşı İran Osmanlıya her yıl 200 yük ipek vermeyi kabul etti.
1617-1618 İRAN SAVAŞI (I.Ahmet+I.Mustafa+II.Osman Dönemleri)
Sebebi: İran’ın vaat ettiği ipeği göndermemesi ve Osmanlı elçisini tutuklaması
Savaş : Osmanlı ordusu pusuya düştü.
Sonucu: SERAV ANTLAŞMASI imza edildi.(26 Eylül 1618)
Maddeleri:
1- İranın vergisi 100 yük kumaşa indirildi.
2- Sınırlar Nasuh Paşa Antlaşmasına göre belirlendi.
1629-1639 İRAN SAVAŞLARI (IV.Murat Dönemi)
Sebebi: Safevilerin Bağdat’ı ele geçirmeleri.
Sonucu: Hüsrev Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Bağdat’ı kuşattı, fakat alamadı.
REVAN SEFERİ (1635): IV. Murat’ın ilk seferidir.
Sebebi: İran’ın Osmanlı topraklarına saldırması ve IV.Muratın Anadolu’yu eşkıyalardan temizlemek istemesi.
Sonucu: Revan alındı.
BAĞDAT SEFERİ (1638)
Sebebi: İran’ın Revan’ı geri alması
Sefer : Sefer sırasında Anadolu’daki asiler ve eşkıyalar temizlendi. Bağdat alındı(1638)
Sonucu: KASR-I ŞİRİN ANTLAŞMASI imzalandı (17 Mayıs 1639)
Maddeleri:
1- Bağdat ve Musul Osmanlılara kaldı.
2- Türk-İran sınırı bugünkü şekliyle çizildi
NOT: İran ile 150 yıllık savaşı sona erdiren bu Antlaşma bugünkü TÜRK-İRAN sınırını çizmiştir.
OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİ
17. yüzyılda Ege adalarının büyük bir kısmı Osmanlı hakimiyetindeydi. Fakat Girit hala Venediklilerin elindeydi. Sultan İbrahim’in padişahlığı döneminde 1645 Yılında adayı kuşatan Osmanlılar ile Venedik donanması arasında çetin savaşlar yaşandı. Venedikliler 1648,1651 ve 1656 yıllarında Çanakkale Boğazını ablukaya aldılar.Venedik Donanması İnebahtı’dan sonra ilk kez Osmanlı Donanmasını Çanakkale’de ağır bir yenilgiye uğrattı.(IV.Mehmet Dönemi). IV.Mehmet Döneminde sadrazam olan Köprülü Fazıl Ahmet Paşa 1699’da Girit adasını tümüyle almayı başardı.
OSMANLI-LEHİSTAN İLİŞKİLERİ
Lehistan (Polonya) Sokullu Mehmet Paşa zamanında Osmanlı himayesine alınmıştı. 1587’de Osmanlı himayesinden çıkan Lehistan Erdel, Eflak ve Boğdan’ın iç işlerine karışınca II.Osman bu ülke üzerine sefer düzenledi.
II.Osman(Genç Osman)’ın Leh Seferi: Yeniçerilerin itaatsizliği yüzünden başarılı olunamadı.
Lehistan ile HOTİN ANTLAŞMASI imzalandı (6 Ekim 1621)
Maddeleri:
1- Hotin Kalesi Osmanlılarda kaldı,
2- Lehistan eskiden olduğu gibi Kırım hanlığına vergi verecekti.
IV.Mehmet’in Leh seferi: Lehistan’ın Osmanlı’ya bağlı Kazaklara saldırması üzerine padişah IV.Mehmet sefer düzenledi.
Sonuçta: BUCAŞ ANTLAŞMASI imzalandı (18 Ekim 1672).
Maddeleri:
1- Podolya Osmanlılarda kaldı.
2- Ukrayna Kazaklara verildi.
3- Lehistan Kırım Hanlığına vergiye devam edecekti.
NOT: Bu antlaşma Osmanlı Devleti’nin Batı’da son toprak kazandığı antlaşmadır. Bu Antlaşmayla Osmanlı Devleti Batı’daki EN GENİŞ sınırlarına ulaşmıştır.
OSMANLI-RUSYA İLİŞKİLERİ
Çehrin Seferi: IV. Mehmet Döneminde Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Rusların Dinyeper Kazaklarının elindeki Ukrayna’ya saldırması üzere ÇEHRİN seferine çıkarak, Çehrin kalesini ele geçirdi.(1678)
NOT: Rusların isteği ile 8 Ocak 1681 yılında Ruslarla İLK barış antlaşması olan BAHÇESARAY ANTLAŞMASI imzalandı.
OSMANLI-AVUSTURYA İLİŞKİLERİ (SAVAŞLAR – ANTLAŞMALAR)
HATIRLATMA: Kanuni Sultan Süleyman Macaristan ve Orta Avrupa hakimiyeti yüzünden Avusturya Kralı Ferdinand üzerine seferler düzenlemiş, 1529’da Viyana’yı kuşatmış, 1532’de Almanya seferini yapmış, 1533 yılında da Avusturya ile İSTANBUL ANTLAŞMASI nı imzalamıştı.Bu antlaşmaya göre;Avusturya kralı protokol bakımından Osmanlı sadrazamına (başbakanına) eşit olacak ve Avusturya elinde tuttuğu Macar topraklarına karşılık Osmanlı Devletine vergi verecekti.
Sonraki yıllarda Kanuni 1566 yılında ölümüne dek çeşitli defalar Avusturya üzerine gitmişti.
AÇIKLAMA: Duraklama döneminde Osmanlı Devleti’nin en çok savaştığı ülke Avusturya’dır.
DURAKLAMA DÖNEMİ OSMANLI-AVUSTURYA SAVAŞLARI
1593-1606 SAVAŞLARI (III.Murat, III.Mehmet ve I.Ahmet Dönemleri):
Nedeni: Avusturya’nın Osmanlı kuvvetlerine saldırması ve vergilerini ödemekten vazgeçmesi.
Savaşlar:
III. Murat zamanında Osmanlı kuvvetleri SISKAda yenildi.
Savaş III.Murat’tan sonra yerine geçen III. Mehmet döneminde de devam etti. III.Mehmet bizzat ordunun başında sefere çıkarak EĞRİ KALESİni aldı. Bu yüzden III. Mehmet’e “Eğri Fatihi” unvanı verildi.
Haçova Meydan Savaşı’nda III. Mehmet Avusturya Ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı.
NOT: 1596 tarihli HAÇOVA MEYDAN SAVAŞI Osmanlı tarihinde zaferle sonuçlanan SON büyük meydan savaşıdır.
1600 yılında Osmanlı Devleti KANİJE KALESİni aldı. Kale komutanlığına bırakılan TİRYAKİ HASAN PAŞA kaleyi kuşatan Ferdinand’ı az bir kuvvetle yenilgiye uğrattı.
III.Mehmetten sonra padişah olan I.Ahmet zamanında da savaş devam etti. Osmanlılar ESTERGON KALESİni aldı.
Avusturya’nın isteği üzerine ZİTVATOROK ANTLAŞMASI imzalandı.(1606)
Zitvatorok Antlaşması (1606)
1- Savaş sırasında alınan Eğri, Kanije ve Estergon kaleleri Osmanlılarda kalacak.
2- Avusturya artık Osmanlı’ya yıllık vergi vermeyecek, bir defaya mahsus savaş tazminatı verecek.
3- Avusturya kralı protokol bakımından Osmanlı padişahına eşit sayılacak.
NOT: Kanuni Döneminde Avusturya ile imzalanan 1533 tarihli İstanbul Antlaşmasında Avusturya kralı Osmanlı sadrazamına denk sayılmıştı ve vergiye bağlanmıştı.1606 Zitvatorok Antlaşması Osmanlı Devletinin Orta Avrupa’daki üstünlüğünü kaybetmeye başladığını göstermektedir.
1658-1664 SAVAŞLARI (IV.Mehmet Dönemi)
Nedeni : Erdel, Eflak ve Boğdan Beyliklerinin Avusturya’nın kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmeleri.
Sonuçlar: Köprülü Mehmet Paşa isyanları bastırdı.Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Uyvar kalesini fethetti.
Avusturya’nın isteği üzerine VASVAR ANTLAŞMASI imzalandı.(1664)
Vasvar Antlaşması(1664)
1- Uyvar kalesi Osmanlılarda kalacak
2- Erdel Osmanlı Devletine bağlı kalacak
3- Osmanlı Devleti,Avusturya’dan son kez toprak ve savaş tazminatı almıştır.
II.VİYANA KUŞATMASI (14 Temmuz-12 Eylül 1683) (IV.Mehmet Dönemi)
Sebepleri
1- Avusturya’ya bağlı olan Macarların ayaklanarak Osmanlıdan yardım istemeleri,
2- Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın şöhret kazanma isteği.
Kuşatma ve Savaş: Avusturya’nın yardım istemesi üzerine papanın teşvikiyle bir haçlı ittifakı kurulmaya çalışıldı. Lehistan Osmanlılara karşı Avusturya ile ittifak yaptı. Merzifonlu şehri kuşattı, fakat alamadı. Kuşatmanın uzun sürmesi düşmana vakit kazandırdı.Kırım Kuvvetleri Viyana’ya yardıma gelen Lehistan kuvvetlerini durdurmakta gereken gayreti göstermediler. Osmanlı Ordusu Avusturya ve Lehistan kuvvetleri arasında kalarak ağır bir yenilgiye uğradı. Dağılan kuvvetleriyle Belgrata çekilen Merzifonlu IV.Mehmet’in emriyle idam edildi.
Sonuçları:
1- Batıda Türklerin yenilebileceği ve Avrupa’dan atılabileceği düşüncesi doğdu.
2- Avrupa devletleri KUTSAL İTTİFAK adı verilen bir haçlı birliği oluşturdular.
3- Böylece Türklerin SAKARYA SAVAŞIna kadar sürecek bir geri çekilme süreci başlamış oldu.
KUTSAL İTTİFAK DEVLETLERİ: Bunlar Malta,Lehistan,Venedik,Avusturya ve Rusya’dır.
SAVAŞ: Kutsal ittifak Devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşlar yaklaşık 16 yıl sürdü (1683-1699).
(Bu arada IV.Mehmet yeniçerilerin isyanıyla tahttan indirildi. Yerine sırasıyla II.Süleyman, II.Ahmet ve II.Mustafa padişah oldular.)
Zor durumda kalan Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. Karlofça antlaşması imzalandı.(1699)
KUTSAL İTTİFAK SAVAŞLARI:
Ciğerdelen Savaşı (7 Ekim 1683): Ciğerdelen Savaşı, bölge halkının “Parkany“, Osmanlıların “Ciğerdelen” dedikleri, II. Dünya Savaşı’ndan sonra bugün kullanılan ismiyle Macaristan’daki Sturovo’da Osmanlı ordusu ve Alman-Leh ordusu arasında yapılan ve iki parçadan oluşan savaştır. İlk çatışma Sobieski’nin saldırısıyla başlamış ve Osmanlılar bu saldırıyı püskürtmüştür. İki gün sonraki ikinci çatışmada ise ittifak güçleri genel saldırı gerçekleştirmiştir ve Osmanlılar yenilmiştir.
Salankamen Savaşı (19 Ağustos 1691) : Osmanlı ile Avusturya arasında meydana gelen ve Kutsal İttifak Savaşları’nın bir parçası olan savaşlardan biri de bu savaş olup, Osmanlı bu savaşta yenilmişir.
KARLOFÇA ANTLAŞMASI (26 Ocak 1699)
Padişah : II.Mustafa
1- Avusturya’ya ,Banat ve Temeşvar hariç bütün Macaristan ve Erdel Beyliği
2- Venedik’e , Mora ve Dalmaçya kıyıları
3- Lehistan’a,Podolya ve Ukrayna verildi.
Rusya ile ateşkes imzalandı, peşinden 1700 yılında İSTANBUL ANTLAŞMASI imzalandı.
Buna antlaşmaya göre; Azak Kalesi Rusya’ya verildi, Ruslar İstanbul’da elçi bulundurabileceklerdi.
KARLOFÇA’NIN ÖNEMİ
1- 1699 tarihli Karlofça Antlaşması Osmanlı Devletinin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır
2- Bu antlaşma ile Osmanlı’nın Orta Avrupa’daki egemenliği sona ermiştir.
3- Osmanlı Devleti “Gerileme dönemi”ne girmiştir.
4- Ayrıca İstanbul antlaşmasında Rusların Azak kalesini almaları onların Karadeniz’e inmelerini sağlamıştır.
DURAKLAMA DEVRİNDE İÇ İSYANLAR
17. yüzyılda uzayıp giden Avusturya ve İran ile savaşlar devleti uğraştırıyordu. Osmanlı Devleti’ni uğraştıran bir başka konu da iç isyanlardı.
1) İstanbul İsyanları
2) Taşra İsyanları:
a) Celali İsyanları
b) Eyalet İsyanları
1) İSTANBUL İSYANLARI: Bu isyanlar İstanbul’daki Kapıkulu Ocakları (özellikleri yeniçeri ve sipahiler) tarafından çıkarılan isyanlardır. Bu ayaklanmalara zaman zaman halk ve ulema sınıfı da katılmıştır.
Sebepleri:
1- Devşirme sisteminin bozulması
2- Devlet yönetiminin bozulması (iktidara gelmek isteyen vezirler, saray entrikaları)
3- Ulufe ve cülusların zamanında verilmemesi veya ayarı bozuk parayla verilmesi.
NOT: Askeri isyanların başlangıcı Fatih dönemine kadar gider. Duraklama Dönemindeki isyanların en önemlileri III.Murat, II.Osman, IV.Murat ve IV.Mehmet zamanlarında çıkanlardır.
III.Murat Döneminde (1574-1595); ulufelerin ayarı bozuk para ile ödenmesi üzerine yeniçeriler ayaklanarak, isteklerine kavuşmuşlardır.
Genç Osman Döneminde (1618-1622); yeniçeriler II.Osman’ın Yeniçeri Ocağını kaldırmak istediğini anlayarak ayaklanmışlar ve Padişahı tahttan indirerek Yedikule zindanlarında boğarak öldürmüşlerdir (1622).
NOT: II.Osman bir isyan sonucu öldürülen ilk padişahtır. Bu olay Yeniçerilerin devlet içindeki gücünü artırmıştır.
IV.Murat Döneminde (1623-1640); İki kez saraya yürüyen Yeniçeriler padişahın gözü önünde sadrazamı öldürdüler.
IV.Mehmet Döneminde (1648-1687): Haremağaları ve saray kadınlarının devlet işlerine karışmasına kızan sipahiler ayaklandı. Padişahtan 30 kadar devlet adamını istediler. İstekleri kabul edildi.Bu kişilerin cesetleri Sultan Ahmet Meydanında Çınara asıldı. Bu yüzden bu olaya VAKA-İ VAKVAKİYYE (Çınar Vakası) denir. (1656)
IV. Mehmet Yeniçeriler tarafından bir başka ayaklanma sonucu tahttan indirilmiştir (1687).
2) TAŞRA İSYANLARI: İstanbul dışında meydana gelen isyanlardır.
A) CELALİ İSYANLARI: Anadolu’da meydana gelen isyan ve karışıklıklara “Celali İsyanları” denilmiştir.
Celali kelimesi Yavuz döneminde Yozgat ve çevresinde ayaklanan “Bozoklu Celal” adından gelir.
Başlıca Celali İsyanları: Karayazıcı, Canbolatoğlu, Kalenderoğlu, Katırcıoğlu, Abaza Mehmet Paşa, Tavil Ahmet, Gürcü Nebi, Deli Hasan, isyanlarıdır.
Celali İsyanlarının Sebepleri:
1- Devlet yönetiminin bozulması
2- Ekonominin bozulması ve vergilerin artması
3- Taşrada bulunan yöneticilerin, kadıların ve askerlerin halka olumsuz davranışları
4- Özellikle beylerbeyi ve sancak beylerinin devşirme kökenli olması nedeniyle Türk halkıyla gereken duygusal bağları kuramamaları.
Celali İsyanlarının Sonuçları:
1- Bu isyanlar bazen taviz verilerek, bazen de şiddet kullanılarak bastırılmışlardır.
2- Ancak isyanlar sonucu Anadolu’da dirlik ve düzen bozulmuş, ekonomik hayat felce uğramıştır.
B) EYALET İSYANLARI: Yemen, Bağdat, Kırım, Eflak, Boğdan ve Erdel’de meydana gelen isyanlardır.
Eyalet İsyanlarının Sebepleri:
1- Devlet otoritesinin zayıflamasıyla eyaletlerdeki yerel yöneticilerin devletten ayrılma istekleri,
2- Yöneticilerin olumsuz tutum ve davranışlarına halkın tepki göstermesi
DURAKLAMA DEVRİ (17.YÜZYIL) ISLAHAT HAREKETLERİ
Osmanlı Devlet Adamlarının Islahat Yapmak İstemelerinin Nedenleri:
Osmanlı Devletinin savaşlarda eskisi gibi etkili olamaması, devlet otoritesinin zayıflaması sonucu, sık sık isyanların baş göstermesi, ekonomik durumun bozulması gibi nedenlerle Osmanlı devlet adamları ıslahat yapma gereği duydular.
ISLAHAT YAPAN PADİŞAHLAR
II.Osman (Genç Osman) (1618-1622)
1- Ulema sınıfının yetkisini azaltarak, padişahın zamana göre yasaları koyabilme gücünü artırmak istedi.Bunların siyasetle uğraşmalarını ve devleti zayıflatmalarını önlemek istedi.
2- Kapıkulu Ocağını kaldırarak yerine Anadolu ve Suriye’deki Türklerden oluşan “milli bir ordu kurmak ve yönetimi devşirmelerin etkisinden kurtarmak için başkenti tamamen Türk olan Anadoluda bir şehre taşımayı düşündü.
NOT:II.Osman (Genç Osman) niyetlerini fark eden yeniçeriler tarafından tahttan indirilerek öldürüldü.
IV.Murat (1623-1640)
12 yaşındayken tahta geçti. İktidarının ilk yıllarında yönetim saray kadınlarının ve Valide Kösem Sultan’ın elindeydi. 22 yaşına geldiğinde otoritesini sağlayabildi.
Şu ıslahatları yaptı:
1- Yeniçerileri itaat altına aldı.
2- İsyanlar ve isyancılarla şiddetle mücadele etti.
3- İçki, tütün, meyhane ve gece sokağa çıkma yasağı uygulayarak asayişi sağladı.
4- Harcamaları kısıtlayarak, maliyeyi düzeltmeye çalıştı.
5- Devlet adamlarından neler yapılması gerektiğini bildiren raporlar vermelerini istedi.
NOT: Bu konuda KOÇİ BEY sunduğu raporunda (Koçibey Risalesi) devletin gerileme nedenlerini ve bunların çözüm yollarını göstermiştir.
ISLAHAT YAPAN SADRAZAMLAR
Kuyucu Murat Paşa : I. Ahmet dönemi Sadrazamıdır. İsyanları şiddet ve baskı kullanarak bastırmıştır.
Tarhuncu Ahmet Paşa: IV.Mehmet Dönemi sadrazamıdır.Osmanlı Tarihinde ilk mali bütçeyi hazırlamıştır.
Köprülüler Devri : IV.Mehmet Devrinde Köprülüler soyundan;
1- Köprülü Mehmet Paşa,
2- Fazıl Ahmet Paşa
3- 3-Fazıl Mustafa Paşa ve
4- Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadrazam olmuşlardır.
Köprülü soyundan sadrazam olan ilk kişi Köprülü Mehmet Paşa’dır.Köprülü Mehmet Paşa kendisinden önceki sadrazamların sonlarını çok iyi bildiği için padişaha bazı şartlar ileri aşağıdaki koşullarla sadrazam olmayı kabul etmiştir:
a) Saray devlet işlerine karışmayacak
b) Devlet memurluklarına istediği kişileri atayabilecek.
c) Kendisi hakkında bir şikayet olursa, savunması alınmadan görevden alınmayacak.
NOT:
Köprülü Mehmet Paşa’nın amacı istediklerini yapabileceği bir ortam hazırlamaktır.
Köprülü Mehmet Paşa ŞARTLI sadrazam olan İLK kişidir.
Köprülüler ordu ve maliyeyi düzeltmeye çalışmışlardır.
DURAKLAMA DEVRİ (17.YÜZYIL) ISLAHATLARININ GENEL KARAKTERİ VE SONUÇLARI:
1- Bu yüzyılda isyanlar şiddet ve baskı ile önlenmeye çalışıldı.
2- Devlet yapısında KÖKLÜ değişimler yapılamadı. Yapılmak istenenler de çıkar çevreleri tarafından engellendi.
3- Geçici olarak iyi sonuçlar verse bile KALICI sonuçlar doğurmadı.
4- Ayrıca Avrupa Devletleri Osmanlı Devleti’nin toparlanmasına izin vermediler.
DURAKLAMA DÖNEMİ İLE İLGİLİ BİRKAÇ ÖNEMLİ NOT
İLK kez III. Mehmetten sonra şehzadelerin “SANCAĞA ÇIKMA” usulü kaldırılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu Avusturyaya karşı siyasal üstünlüğünü ve yaptırım gücünü İLK defa ZİTVATOROK ANTLAŞMASI ile kaybetti.(1606)
Osmanlı Tarihinde yeniçeriler tarafından öldürülen İLK padişah GENÇ OSMAN (II.OSMAN) dır.
Türkiye’de ilk baraj 1619 yılında Sultan II. Osman tarafından yaptırılan 10 metre yüksekliğindeki “Topuz Bendi”dir
Osmanlılarda İLK malî bütçeyi TARHUNCU AHMET PAŞA yapmıştır.
Sultan IV.Muratın İLK seferi 1635 REVAN SEFERİdir.
İLK Türk-İran sınırı KASR-I ŞİRİN antlaşması ile çizildi.(1639)
Ruslarla İLK barış antlaşması(Bahçesaray-Çehrin Antlaşması) IV.Mehmet döneminde 1681de imzalanmıştır.(Çehrin seferi)
Osmanlı Devletinde Köprülü soyundan olup İLK KEZ ve ŞARTLI sadrazam olan kişi Köprülü Mehmet Paşadır.
Osmanlılar İLK defa KARLOFÇA (1699) ve İSTANBUL(1700) antlaşmaları ile toprak kaybetti.
OSMANLI GERİLEME DÖNEMİ (1699 – 1792)
18. Y.y. Dış Politika : Karlofça ve İstanbul Antlaşması’yla kaybedilen yerleri geri almak ve mevcut toprakları korumak amacıyla batıda Avusturya ve Venedik, kuzeyde Rusya ve doğuda İran ile savaşlar yapılmıştır.
–Osmanlı gerileme dönemi 93 yıl sürmüş ve bu zaman zarfında 7 padişah egemen olmuştur en çok padişahlık yapan hükümdar 27 yıl ile II.Ahmet’tir En az hükümdarlık yapan ise III.Osmandır
18. Y.y. İç Politika : Bu yüzyılda Avrupa’dan geri kalındığı Pasarofça Antlaşması’ndan itibaren kabul edilmiş ve yapılan ıslahatlarda Avrupa örnek alınmıştır.
GERİLEME DÖNEMİ PADİŞAHLARI
- – II. Mustafa (1695 – 1703)
- – III. Ahmet (1703 – 1730)
- – I. Mahmut (1730 – 1754)
- – III. Osman (1754 – 1757)
- – III. Mustafa (1757 – 1774)
- – I. Abdülhamit (1774 – 1789)
- – III. Selim (1789 – 1807)
17.YÜZYIL SİYASİ OLAYLARI-
Edirne olayı (1703)
–II.Mustafa Karlofça antlaşmasından sonra devlet işlerini bırakmış ve Edirneye çekilmiş ve yerine Seyh-ul İslam Feyzullah efendiyi devlet isşerini yürütmesi için bırakmıştır bunu üzerine isyan çıkmiştir
–Halka ve askerlerin katıldıgı bu isyanda Edirneye yüyünerek II.Mustafa tahtan indirielerek yerine II.Ahmet devletin başına getirilmiştir.
–Bu olay devlet yönetimini degiştirme amaçlanmamış kişilere karşı yapılmıştır
Osmanlı-Rusya ilişkileri
–17 yüzyıl’da taht degişikligi yaşayan Rusya büyük bir devlet haline gelebilmek için şu gedefleri belirlemiştir;
–Rusyayı avrupa devleti yapmak,
–Kırım’a yerleşmek ve karadenize çıkmak,
–Açık ve sıcak denizlere çıkmak,
–Ortodoksları himaye altına almak
–Purut seferi-(1711)
–Rusyanın Karadenize İnmek amacıyla İsveç’e savaş açmış ve İsveç yenilerek Osmanlı devletinden yardım istemıştır bunun üzerine Baltacı Mehmet Paşa Rusayı yenerek,rusyayı Barışa zorlamıştır
–İmzalanan Prut antlaşmasına göre;
–Azak kalesi ve çevresi Osmanlıya verilecek,
–Ruslar İstanbulda Elçi bulundurmayacak,
–İsveç kıralı Ülkesine serbestçe dönebilecek
–Bu savaş ve antlaşmayla Osmanlı devleti Karlofça antlaşmasıyla kaybettigi yerleri geri alma umudur var olmuştur
–Osmanlı-Venedik Avustuya ilişkileri–
–Karlofça antlaşmasıyla kaybedilen toprakalrı geri almak isteyen Osmanlı devleti Avusturya ve Venedik ile savaşmak zorunda kalmıştır.
–Savaşların nedenleri–
–Venedik’in Mora halkına baskı yapması üserine Mora’nın Osmannlıdan yardım istemesi yüzünden savaşlar çıkmıştır
–Karadagda İsyan çıkması gibi nedenlerden dolayı Osmanlı devleti Venedik’e savaş açmış ve Morayı geri almıştır Moranın Osmanlı işgalı altında Oldugunu anlayan avusturyada Savasa katılmış ve savaş sonucunda Osmanlı devleti yenilmiştir. Osmanlı devleti Belgırat dahıl bır cok yeri kayıpetmıs ancak Morayı Vermemiştir.
–-Osmanlı-İran İlişkileri–
İrandaki Taht kavgalarından yararlanmak isteyen Osmanlı devleti;
–Batıdakı kayıplarını dogudan telafı etmek,
–Rusların kafkaslardan İsnmesını engellemek,
–İrandaki sunni halka yardım etmek amacıyla İran’a girmiştir.
Aynı emmellerle Rusyada İRan’a saldırınca Osmanlı ve Rusya arasında bır barıs ortamı dogmus ve 1724 İstanbul antlaşması imzalanmıştır. İran toprakları Osmanlı ve Rusya arasında paylaşılmıştır.
–Bu antlaşma Osmanlı ve Rusya arasında İlk dostluk antlaşmasıdır
–Taht Degısıklıgıdnen sonra İran Şah’ı İstanbul antlaşmasını tanımadıgını ilan etmesi üzerine savaşlar devam etmiş ve Ahmet paşa antlaşması(1732) İmzalanmıştır.
–Barış ortamının tekrar bozulmasından sonra Savaslar kısa bır sure dah adevam etmiş ve tarıh’e ikinci Kasr-ı şirin antlaşması olarak gecen ‘karden” antlaşması 1746 yılında imzalanmıs ve bu barış ortamı günümüze kadar sürmüştür.
–1739 Belgrat antlaşması–
–OSmanlı devleti 1736-1739 yılları arasında Rusya ve Avusturya ıle 3 yıl boyunca savaştı Rusyanın kafkaslardakı bazı sınır anlasmazlıkalrı bahane etmesı ve Avusturyanın Bosna-Hersek ve Sirbistanı isgal etmesi üzerine Osmanlı devleti iki taraftada savaşmak zorunda kalmış ve hem Rusyayı hemde Avusturyayı yenmıştşr İmzalanan
Belgrat antlaşmasına göre;
–Avusturya Pasarofça antlaşmasıyla aldıgı belgrat dahıl bütün yerleri geri verecek,
–Rusya karadenizde savaş ve tiçaret gemisi bulunduramayacak
–Bu antlaşma Osmanlı devletinin 18 yüzyılda imzaladıgı son kazançlı antlaşmadır.
–Karadeniz tekrar Türk gölü haline gelmiştir
–Avrupa tarzı ıslahatların basarılı oldugu ortaya cıkmıstır,
–Fransaya kaputulasyonlar sürekli hale gelmiştir
1768 Lehistan meselesi,
–Lehistan Osmanlı ve Rusya arasında tampon bölge olarak duruyordu ancak Rusya Lehistan’ın iç işlerine karışarak Lehli Milliyetçıleri katledince Osmanlı devleti Rusya ile şavaşmak zorunda kalmiş ve agır yenilgiler almıştır.
–Çeşme baskını–
–Rusya savaş sonra basarılarını pekiştirmek için Baltık denizinden donanmasını cıkartarak İzmirde Çeşme yakınlarınd abulunan Osmanlı devleti donanmasını ani bir baskınla yakmiştir (1770)
–Rusyanın Kırımdan çıkmaması ve Birde Çeşmede Osmanlı donanmasını yakması Üzerine Osmanlı devleti soz günler geçirmiş, III.Mustafa üzüntüden vefat etmiştir yerine geçen I.Abdulhamit Prusya’nında arabuluculugu ıle Küçükkaynarca antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır
1774 Küçükkaynarca antlaşmasına göre;
—Kırım hanlıgı bagımsız olacak ancak din işlerinde Osmanlıya baglı sayılacaktır.
–Rusya Osmanlı toprakalrında sürekli elçi bulundurabilecektir,
–Rusya’ya kapütülasyon verilecektir,
–Ruslar Karadenizde Ticaret gemisi ve donanma bulundurabilecek,
–Osmanlı devleti Rusya’ya savaş tazminatı verecek maddeleri yer almıştır.
Küçükkaynarca antlaşmasıyla;
–İlkkez halkı tamamen Türk ve Müslüman olan bir toprak parçası Osmanlı devletinden ayrılmıştır.
–Osmanlı devleti siyasi ilişkilerde ilk defa halıfelıgın gücünden yararlanmıştır
–Karadeniz türk gölü olma özelligini kaybetmiştir
–Rusya ilk defa kaputulasyon hakkı elde etmiştir
–Osmanlı devleti ilk defa savş tazmınatı odemıstır
–Küçükkaynarca antlaşmasıyla Osmanlı devleti 17 yüzyılda dünyanın sayılı buyuk devletleri arasında olma özelligini kaybetmiştir.
–1779 Aynalı kavak tenkitnamesi–
–Küçükkaynarca antlaşmasıyla Osmanlı devleti üzerindeti etgısını artırmaya çalısan Rusya Kırım’ın iç işlerine karışarak kendı taraftarı olan Şahin gray’ı kırım hanı ılan etmek isteince Krım halkının tepkısı ile karşılaştı Osmanlı bu durumda yenı bır savaş düşüncesınde olsada Fransanın arabulucugu ile bu tenkitnameyi imzalamak zorunda kalmıstır.
Tenkitnameye göre;
–Rusya kırımdan askerini çekecek,
–Osmanlı devleti Sahin gray’ın Kırım hanlıgını tanıyacak,
*Şahın gray’ın Kırım hanlıgı kesinleşmesı uzerıne kırım halkı ayaklanarak ısyan cıkarmıstır bunu üzerine Rusya Kırım’ı tamamen İsşgal etmiştir (1783)
–Osmanlı-Rusya ve Avusturya savaşları;
–-OSmanlı devleti, Rusyanın antlaşmaşlar auymayıp genişleme polıtıkasını surdurmesı karsısında İngıltere ve Prusyanın kıskırtmaları sonucunda Rusyaya savaş açtı
*savaşın nedenleri,
–Rusyanın Kırım’ı işgal etmesi,
–Osmanlı devletının rusyanın genıslemesıne engel olmak ıstemesı nedenlerıdnen dolayı savas cıkmsıtır.
–Savaşın baslamaısndan sonra Rusyanın yanına Avusturyada katılınca Osmanlı devletı zor gunler gecırmekteydı Osmanlı devletı barısa razı durumd aıken 1789 yılında Fransada ıhtılal olması hasebıyle Avusturya savastan cekılmek zorunda kalarak 1791 ziştovi antlaşması imzalanmıstır.
*Bu antlaşmaya göre;
–Avusturya şavaş öncesi sınırlarına cekılecek,
–OSmanlı-Rus savaşlarında Avusturya tarafsız olacak
–Savaşta yalnız kalan Rusya ile Osmanlı devletı bır sure daha savastıkdan sonra 1792 yılında Yaş antlaşması ımzalalayarak savasa son vermıslerdır.
*Bu antlaşmaya göre;
–Osmanlı devletı Kırım’ın Rusya’ya ait oldugunu kabul edecek,
*Osmanlı devleti bu antlaşmayla ‘dagılma dönemi’ne gırmıstır.
–FRANSA’NIN MISIR’I İŞGALİ–(1798-1802)
–-Osmanlı devleti ile kanuni döneminde baslayan Osmanlı-Fransa ilişkileri dostlukla ilerlerken Fransanın genişleme polıtıkası yüzünden ılıskıler bozulmustur Fransa
Mısır’ı;
–İngılterenın sömürgelerınını kontrol antına almak ve Akdenızde egemenlık kurmak,
–Dagılmak üzere olan osmanlı’dan kendıne pay almak ıstemesı nedenlerınden dolayı Mısır’ı ısgal etmıstır
–Fransa karsısında etgısız kalan Osmanlı devleti Fransanın Akdenızdeki egemenlıgıne ters düşen Rusya ve İngıltere ile İttifak yapmıstır. Rusya ve İngıltere tarafından denız gucu yok edılen Fransa Napolyon önderlıgınde karadan saldırsada ”nızam-ı cedid” askerlerının buyuk dırenısıyle karsılasmıs ve Napolyon barıs ıstemek zorunda kalmıstır
İmzalanan El ariş antlasmasına göre;
–Mısır Osmanlıya geri verilecektır
–Rus donanması ılkkez bogazlardan gecerek Akdenıze ındı,
–-İngiltere Dogudakı somurgelerını guvenlık altına aldı
–18.YÜZYIL ISLAHATLARI–
1.LALE DEVRİ ISLAHATLARI,
—Osmanlı devletı Pasarofca antlasmasını yaparak bır barıs ortamına gırmıstır bu donemde zevk,sefa ve dunya guzellıklerınden yararlanma dusuncesı on plana cıkmıs Avrupanın üstünlügü kabul edılerek Avrupa tarzı ıslahatlar yapılmıs,kültürel anlamnda yenılıklere ımza atılmıstır.Haliç ve bogaz ceresınde saraylar yaptırılmıs bahcelerı lalerle suslenmesı nedenı ıle bu doneme lale devrı denılmektedır
1730 Patorna Halıl ısyanı ıle sonbulmustur
Bu donemde;
–-Avrupayı yakından takıp etmek ıcın ;Avrupada elcılıler acılmıstır
–İbrahım Muterıka onderlıgınde ılk Türk matması kurulmustur
— 1720 yılında yangınları önlemek için tulumbacı ocagı kurulmustur,
–Devlet elıyle yalovada kagıt İstanbulda kumas ve çini fabrıkalrı kurulmustur
–çiçek asısı ıcad edılmıstır
–mimarı alanında bır cok eser verılmıs Avrupa tarzı mımarı ılkkez Osmanlı mımarısıne gırmıstır,
Kütüphaneler acılmıstır.
Lale devri ıslahatlarının Önemi;
–-Bilim,kültürel,teknın alanlarda Avrupa etgısı ılkkez gorulmsutur,
–Askerı ıslhatlar pek yapılşmamıs kulturel ıslhatalara onem verılmıstır,
–Bu dnemde sadece ıran ile savasılmıstır
1730 patona halıl ısyanı,
–-Lale devrınde zevk,sefa hayatı halkı kızdırmıs ve Patrona Halıl ve arkadaslarının da kısıkıtmalarıyla halk ayaklanarak III.Ahmet’i tahtan ıdırıerek yerıne I.Mahmut’u getırmislerdır.
I.Mahmut devri islahatları,
–-Humbaracı ocagı kurularak ıslah edılmıstır,
–Ordunun daha ıyı yonetılmesı ıcın subay yetıstırılmek amacıyla ”kara muhendıshansesı” kurulmustur
–Ordu bölük,tabur ve alaylara bolunmustur,
*Osmanlı devletı ılkkez I.Mahmut donemınde askerı alanda Avrupayı örnek almıstır
III.Mustafa devri ıslahatları,
–Topcu ocagı ıslah edılmıstır
–Avrupa tarzında ‘sürat topcuları’ ocagı kurulmustur,
–Deniz subayı yetıstırmek amacı ıle ”denız muhendıshanesı” acılmıstır
I.Abdulhamit devri islahatları,
–sürat topcuları ocagı,lagımcı ve humbaracı ocagı genısletılerek ıslah edılmıstır
–İngılız ve Fransız tarzı gemıler ınsaa edılmıstır
–Avrupadan bırcok muhendız getırılmıstır
–ulufe alım satımı yasaklanmıstır
–Istıhkam okulu acıulmıstır
III.Selim devrı ıslahatları,
–Yaptıgı yenılıklerın adına ”nızam-ı cedıd” denılmektedır
–Avrupa tarzı teskılatlandırılıp Nizam-ı cedıd ordusu kurulmustur. bu ordunun masraflarını karsılamak ıcın ”ırad-ı cedıd” adında özel bır hazıne kurulmustur
*Bu ordu ılk basarısını napolyonun Mısır’ı ısgalı sırasında kazanmıstır
–İslmıye sınıfında duzenlemelere gıdılmıs Franszıcadan cevırıler yapılmıstır
–Devlet ılk yabancı resmı dıl’ı Fransızca yapmıstır
–Ilk resmı matbaa acılmıstır
–Yerlı malı kullanınımı tesvık edılmıstır
–18. YÜZYIL ISLAHATLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ–
–Osmanlı devleti Avrupa’nın üstünlügünü kabul etmış ve Avrupa tarzı yenılıklere imza atmıstır,
–Islahatlarda Padişah ve devlet adamları etgılı olmus ve halkın ıstegı goz onunde bulundurulmamıstır,
–ıslahatlar genellıkle askeri yönde olmustur.
**17 ve 18 yüzyıl ıslahatlarınının başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenleri halkın bu ıslahatları anlayamaması ve bu yenılıklerde halkın istekleri göz önünde tutulmaması yuzndendır.Ayrıca yenılık karsıtlarının tutumuda yenılıklerın köklu olmasını engellemıstır
OSMANLI DEVLETİ DAĞILMA DÖNEMİ
AÇIKLAMA :
Osmanlı Devleti’nin ‘‘DAĞILMA DÖNEMİ’’,1792 tarihli YAŞ ANTLAŞMASI ile başlar,30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan ve Osmanlı Devleti’nin fiilen sona erdiği antlaşma olan MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI’na kadar devam eder.
DAĞILMA DÖNEMİ PADİŞAHLARI :
III. Selim (1789 – 1807)
IV. Mustafa (1807 – 1808)
II. Mahmut (1808 – 1839)
Sultan Abdülmecid (1839 – 1861)
Sultan Abdülaziz (1861 – 1876)
V. Murat (1876)
II. Abdülhamit (1876 – 1909)
V. Mehmet Reşat (1909 – 1918)
VI. Mehmet Vahdettin(1918 – 1922)
Dağılma Döneminin genel politikası (Denge Politikası) Avrupalı Devletlerin kendi aralarındaki rekabetten faydalanarak elindeki toprakları korumak ve varlığını devam ettirmektir. Dağılma Dönemi siyasi Olayları Osmanlı – Rus Savaşı (1806-1812) Nedenleri: 1- Rusya’nın balkanlardaki azınlıkları Osmanlı aleyhine kışkırtmaları 2- Osmanlı Devletinin Rus yanlısı Eflak- Boğdan beylerini görevden alıp, boğazları kapatması Ruslar savaş ilan etti. Eflak- Boğdan’ı işgal etti. Ruslar savaş devam ederken Fransa ile Tilsit Antlaşmasını imzaladılar. Osmanlı buna karşılık İngiltere ile Çanakkale (Kale-i Sultaniye) antlaşmasını imzalayarak İngiltere’nin desteğini aldı. Savaş Osmanlının aleyhine sonuçlandı. Savaş sonunda Bükreş Antlaşması imzalandı. (1812) Buna göre; – Eflak – Boğdan Osmanlıya geri verildi. – Rus ticaret gemilerinin boğazlardan serbestçe geçmesine izin verildi. – Sırbistan’a imtiyazlar verildi. Önemi: İlk defa bir azınlığa imtiyaz verildi. Osmanlı Devletinde Milliyetçilik Hareketleri 1- Sırp Ayaklanması (1804): Nedenleri: 1- Milliyetçilik akımı 2- Rusların balkanlardaki halkı kışkırtması 3- Merkezi otoritenin zayıflaması 4- Yeniçerilerin halka kötü davranmaları 5- Osmanlı – Rus – Avusturya savaşlarının Sırp topraklarında yapılması Sırplar Karayorgi başkanlığında ayaklandılar. Bu isyan bastırıldı. Bir müddet sonra Miloş başkanlığında Sırplar tekrar ayaklandılar. Osmanlı Rusya’nın olaya karışmasını önlemek amacıyla Miloş Sırp Prensi olarak tanındı. Osmanlıya bağlı Sırbistan Prensliği kuruldu. NOT: Milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlılara karşı ilk ayaklanan ve ayrıcalık alan Sırplardır. 2-Yunan Ayaklanması(1821): Nedenleri: 1- Milliyetçilik akımı 2- Rumların ticaret sayesinde zenginleşmeleri 3- Etnik-i Eterya Cemiyetinin kurulması ,Yunan Devletinin kurulması yolunda çalışmalara başlaması Eflak İsyanı: Rumlar ilk isyanlarını Eflak’ta çıkarmışlardır. İsyan bastırılmıştır. Mora İsyanı: Rumlar Mora’da isyan çıkardılar. Mora isyanının giderek yayılması üzerine II. Mahmut isyanı bastırmak amacıyla Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. Gönderilen donanma yardımı ile isyan kısa sürede bastırıldı. Navarin Olayı(1827): Mora isyanının bastırılmasından İngiltere, Fransa ve Rusya rahatsız oldular. Çünkü; bu bölgede güçlü bir Mısır valiliği yerine güçsüz bir Osmanlı Devleti onların çıkarlarına daha uygun geliyor. İngiltere, Fransa ve Rusya aralarında anlaşarak Osmanlı Devletinden Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımasını istediler. II.Mahmut bu teklifi reddedince Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmaları yakıldı. (1827) Osmanlı-Rus Savaşı(1828-1829): Nedeni: Osmanlı Devleti Navarin olayını protesto ederek üç devletten tazminat ödemelerini istemesi Ruslar balkanlardan ve Kafkaslardan saldırıya geçtiler. Rus ordusunun Edirne’ye kadar ilerlemesi üzerine Osmanlı Devleti antlaşma istedi. Edirne Antlaşması imzalandı. (1829) Buna göre; – Yunanistan bağımsız olacak. – Sırbistan’a özerklik verilecek. – Tuna üzerinde ve doğuda önemli kaleler Ruslara verilecek. – Rus ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe geçebilecek. Önemi: İlk defa azınlık bir toplum bağımsızlık kazandı. Mısır Sorunu ortaya çıktı. Cezayir’in Fransızlar Tarafından İşgali(1830) Kanuni Döneminde Cezayir Osmanlıya katıldı. Osmanlı Devletinin Yunan isyanı ile uğraşmasını fırsat bilen Fransa Cezayir’i işgal ederek


- Meşrutiyet: (23 Aralık 1876)
- Abdülhamit döneminde Genç Osmanlıların çalışmalarıyla ilan edilmiştir. İlan edilmesinde etkili olan düşünce akımı Osmanlıcılıktır.
Osmanlı Devleti Yıkılış Dönemi
Osmanlı Devleti Dağılma Dönemi 1792 Yaş Antlaşması ile başlayıp 1922 de Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam eden dönemdir. Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanıp denge politikası izleyerek varlığını korumaya çalışmıştır.
Osmanlı Devletinin Yıkılışı sebepleri nedir
Osmanlı Devleti Dağılma Dönemi 1792 Yaş Antlaşması ile başlayıp 1922 de Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam eden dönemdir. Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanıp denge politikası izleyerek varlığını korumaya çalışmıştır.
Osmanlı Avrupa’da çıkan isyanlar ve uzun süren Rus savaşları ile iyice yıpranmış ve devlet yönetiminde ıslahata yönelik çalışmalar yapılmış ise de pek başarılı olunamamıştır.
Osmanlı Devletinin Yıkılışı sebeblerini söyle özetleye biliriz..
A.İÇ SEBEPLER
a.Devlet idaresinin bozulması
b.Osmanlı toprak sisteminin bozulması
c.Yeniçeri ocağının bozulması
d.Medrese ve eğitim sisteminin bozulması
e.Adliye mekanizmasının çöküşü
f.Kapitülasyonlar
g.Osmanlının batı gelişmelerine yetersizliği
h.Toplum yapısı ve gayrimüslimler
B.DIŞ SEBEPLER
a.Osmanlı devletinin jeopolitik konumu
b.Şark meselesi
c.Büyük devletlerin Osmanlı üzerindeki emelleri
OSMANLI VE HOŞGÖRÜ
Hoşgörü Politikası
Osmanlı Devletinde hoşgörü anlayışıyla bir idare sistemi vardır. Azınlıklara daima hoşgörülü yaklaşılmıştır.
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan pek çok farklı etnik köken ve farklı kültürler bulunmaktaydı. Türkler, Boşnaklar, Arnavutlar, Hicazlılar, Kazaklar, Libyalılar, Tunuslular ve benzeri pek çok millet buna örnek olarak sayılabilir. 600 senelik uzun bir dönem boyunca Osmanlılar bu kavimleri hoşgörü anlayışı çerçevesinde yönetmişlerdir.
FELAKET YAŞAYAN ÜLKELERE YARDIMLAR
Osmanlı Devleti yaklaşık 600 yıllık bir dönemde bünyesinde farklı din, millet, mezhep ve kültüre sahip bir insan topluluğunu adil bir yönetim anlayışıyla barış içinde yönetme kabiliyetini gösterdi. Osmanlı devletinin bu adil yönetimi sayesinde birbirinden çok farklı özelliklere sahip insanların, kendi dil, din ve kültürlerini serbestçe yaşayabildi: ”Bunun adı günümüz diliyle ‘birlikte yaşamak’tır. Birlikte yaşamak demek, çok kültürlülük içinde birbirlerine hoşgörü gösterebilmesidir. Bugünün dünyasının temel sorunu olan bu konuda Osmanlı Devleti zengin bir tecrübeye sahiptir.
Batılılara Osmanlı hoşgörüsünü ilk tanıtan padişahlardan Fatih Sultan Mehmet, 4 Nisan 1478 tarihli Bosna ruhbanlarının dini hayatlarını serbestçe sürdürebilmeleri hakkındaki fermanında şöyle seslendi: ”Ben ki, Sultan Mehmed Hanım… İhsan edip Bosna rahiplerine buyurdum ki; Kiliselerinizde korkusuzca ibadet ve memleketimizde korkusuzca ikamet edin. Ne vezirlerimden ne de halkımdan kimse bunları incitmesin ve rencide etmesin. Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a ve kuşandığım kılıca yemin olsun ki, canları, malları ve kiliseleri bana itaat ettikleri sürece güvencem altındadır.
TRABLUSGARP SAVAŞI (1911-1912)
Savaşın Nedenleri ve Öncesi
Trablusgarp Savaşı’nın Sebepleri:
Siyasi birliğini geç kuran İtalya’nın sömürgecilik faaliyetlerine girişmesi.
İtalya’nın Habeşistan’a saldırması ve başarılı olamaması.
İtalya’nın Habeşistan yenilgisi üzerine yeni yerlere göz dikmesi.
İtalya’nın diğer Avrupa devletleri ile anlaşması.
Trablusgarp’ın İtalya’ya yakın ve savunmasız olması.
Trablusgarp’ın ticaret yolları üzerinde bulunması ve zengin maden yataklarına sahip olması.
Trablusgarp Savaşı’nın Gelişimi:
İtalya, Rusya ile Racconigi Antlaşması’nı yapmış, Rusya boğazlara karşılık İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesini desteklemiştir (1909).
İtalya, Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı gelişmişlikte geri bıraktığı ve bölgedeki İtalyanlara kötü davrandığı iddiasıyla Osmanlı’ya ültimatom çekmiştir.
Osmanlı Devleti’nin görüşme isteğine rağmen İtalya, Trablusgarp’ı işgal etmiştir.
Mustafa Kemal Trablusgarp ve Derne’de, Enver Bey de Bingazi’de başarılar kazanmıştır.
Savaşın uzun sürmesi İtalya’yı maddi sıkıntıya sokmuş, savaşın bitmesini isteyen halkın tepkisi üzerine İtalya, Osmanlı’yı barışa zorlamak için Oniki Ada’yı işgal etmiştir.
Bu sırada I.Balkan Savaşı başlaması, Osmanlı’yı zor durumda bırakmış ve Osmanlı Devleti İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzalanmıştır
Uşi Antlaşması
Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya bırakılacak.
Oniki Ada, Balkan Savaşı’ndan sonra geri alınmak üzere geçici olarak İtalya’ya bırakılacak.
İtalya, kapitülasyonların kaldırılması konusunda Osmanlı’ya yardım edecek.
Trablusgarp ve Bingazi’nin Duyun-u Umumiye İdaresi’ne ödediği borçları İtalya ödeyecek.
Trablusgarp ve Bingazi dini bakımdan Osmanlı halifesine bağlı kalacak.
Trablusgarp Savaşı’nın Sonuçları:
Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da toprağı kalmamıştır.
İtalya Ege Denizi’ne yerleşmiştir.
İtalya Doğu Akdeniz’de önemli bir güç olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı anlaşılmıştır.
Oniki Ada geri alınamamış.
BALKAN SAVAŞLARI (1912-1913)
Balkan Savaşları’nın Sebepleri:
Balkan devletlerinin kendi arasında Osmanlı’ya karşı ittifak yapması ve Osmanlı Devleti topraklarını ele geçirmek istemeleri.
Rusya’nın Balkanlar’da takip ettiği politika.
Rusya’nın Boğazlar’a yerleşme planı.
Rusya ve İngiltere arasında yapılan Reval Görüşmeleri (1908).
Trablusgarp Savaşı’nın çıkması (1911).
Balkan Savaşları’nın Gelişimi:
Karadağ’ın Osmanlı’ya savaş açmasıyla başlamıştır.
Karadağ’dan sonra Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır.
Bulgar ordusu, Edirne’yi kuşatmış, Kırklareli ve Lüleburgaz’ı da alıp Çatalca’ya kadar ilerlemiştir.
Yunanlar Ege adalarına asker çıkarmıştır.
Osmanlı Devleti, Osmanlı ordusu içindeki siyasi çekişmeler yüzünden savaşı kaybetmiştir.
Osmanlı Devleti Londra Barış Antlaşması’nı imzalamıştır.
Londra Antlaşması (1913)
Osmanlı’nın Batı sınırı Midye-Enez hattı olacak.
Yunanistan; Selanik, Güney Makedonya ve Girit’i alacak.
Bulgaristan; Kavala, Dedeağaç ve bütün Trakya’yı alacak.
Sırbistan; Orta ve Kuzey Makedonya’yı alacak.
Arnavutluk ve Ege adalarının geleceği büyük devletlere bırakılacak.
Sonuçları:
Arnavutluk savaş sırasında bağımsızlığını ilan etmiştir.
Arnavutluk, Balkanlar’da Osmanlı’dan ayrılan son devlet olmuştur.
Londra Görüşmeleri devam ederken Bâb-ı Âlî Baskını gerçekleşmiştir (1913).
Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır.
Osmanlı Devleti’nin batıda yalnızca Bulgaristan’la sınırı kalmıştır.
Osmanlıcılık fikri sona ermiştir.
Balkanlar’dan kaçan Türkler Anadolu’ya göç etmiştir.
M. Kemal’in; “Ordu siyasete karışmamalıdır” sözünün doğruluğu anlaşılmıştır.
* Arnavutluk, Balkanlar’da Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız olan son devlettir.
2.BALKAN SAVAŞI (1913 )
2.Balkan Savaşının Nedenleri:
Bulgaristan’ın çok güçlenmesi.
Osmanlı Devleti’nden alınan Balkan topraklarının paylaşılamaması.
Balkanlar’daki tüm devletler Bulgaristan’a saldırmıştır.
Daha sonra cephe değişmiş, Bulgaristan ile Romanya, Yunanistan ile Sırbistan arasında savaş olmuştur.
Osmanlı Devleti Edirne ve Kırklareli’yi geri almıştır.
Bulgaristan mağlup olmuştur.
Balkan devletleri, aralarında Bükreş Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son vermiştir (10 Ağustos 1913).
Antlaşmaya göre Bulgaristan; Yunanistan, Sırbistan ve Romanya’ya toprak vermiştir.
Osmanlı Devleti’nin II.Balkan Savaşı sonunda imzaladığı antlaşmalar şunlardır:
2.Balkan Savaşının Sonucunda İmzalanan Antlaşmalar :
İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913 – Bulgaristan ile imzalanmıştır )
Kırklareli, Dimetoka ve Edirne Osmanlı’da kalacak.
Meriç Nehri batı ile sınır olacak.
Bulgaristan’daki Türkler dört yıl içinde göç edebilecek.
Bulgaristan’da kalan Türkler din ve mezhep hürriyetinden yararlanabilecek.
Türklerin okuduğu ilk ve orta dereceli okullarda eğitim dili Türkçe olacak.
Türklerin mülkiyet hakkına saygılı olunacak.
Atina Antlaşması (14 Kasım 1913 Yunanistan ile imzalanmıştır)
Girit; Yunanistan’a bırakılacak.
Yunanistan’da kalan Türklerin hakları güvence altına alınacak.
Ege adalarının geleceğini büyük devletler belirleyecek.
İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914 Sırbistan ile imzalanmıştır)
Sırbistan’da kalan Türklerin hakları güvence altına alınacaktır.
* Osmanlı Devleti’nin Sırbistan ile sınırı olmadığından antlaşmada sınır problemi yaşanmamıştır.
* İmroz, Bozcaada, Meis ve Kaş adaları dışındaki tüm adalar Yunanistan’a verilmiştir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1914-1918 )
XIX. yüzyılda Avrupa’daki sosyal. siyasal ve ekonomik alanlardaki gelişmelerde iki önemli olayın sonuçları etkili olmuştur.
Sanayi Devrimi
Fransız İhtilali
Sanayi Devrimi (1850) : Üretimde kol gücünün yerini makinenin almasıdır. Sanayi devrimi önce İngiltere’de başlamış, daha sonra Fransa ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde etkisini göstermiştir.
Sanayi Devriminin Sonuçları
Üretim artmıştır.
Ham madde ve pazar sorunu ortaya çıkmıştır.
Sömürge elde etme yarışı hız kazanmıştır.
Bu gelişmeler yaşanırken Almanya ve İtalya siyasi birliklerini kuramadıkları için sömürgecilik yarışında geç kalmışlardır.
Daha sonra siyasi birliklerini tamamlayan bu devletlerin gelişen sanayileri için sömürge elde etmek istemeleri Avrupa’daki dengeleri değiştirmiştir.
Özellikle Almanya ile İngiltere büyük bir rekabete girmişlerdir.
Fransız ihtilali (1789) :
Fransız ihtilali sonucu dünyaya yayılan milliyetçilik düşüncesi, imparatorlukların parçalanmasında etkili olmuştur.
Özgürlük, eşitlik, adalet ilkeleri toplum yaşamına girmiş, düzenlenen yasalarla insan hakları devlet güvencesi altına alınmıştır.
Fransız ihtilali Nedenleri
ABD’ deki gelişmeler
Burjuva sınıfının güçlenmesi
Fransız ihtilaliSonuçları
Milliyetçilik ve Özgürlük akımının oluşması
Eşitlik, Hürriyet, adalet bağımsızlık gibi ilkelerin toplum yaşamına girmesi
İnsan haklarının anayasalarla güvence altına alınması
Laikliğin devlet sisteminde ve hukuk anlayışında yer alması
Fransız ihtilali Olumlu Etkileri
Osmanlı Devletinde demokrasi hareketlerinin başlamasına neden oldu.
Bu gelişmeler :
1808 Senedi İttifak,
1839 Tanzimat Fermanı,
1856 Islahat Fermanı
1876 I. Meşrutiyet
1908 II. Meşrutiyet
Fransız ihtilali Olumsuz Etkileri
Osmanlı Devletinde azınlıkların ayaklanması ve bunun sonucunda toprak kaybı.
1.Dünya Savaşında Cepheler
Topraklarımızda Savaştığımız Cepheler | Topraklarımız dışında Savaştığımız cepheler |
1. Kafkas Cephesi | 1. Makedonya |
2. Çanakkale Cephesi | 2. Galiçya |
3. Kanal Cephesi | 3. Romanya |
4. Irak Cephesi | |
5. Filistin Cephesi | |
6. Hicaz-Yemen Cephesi | |
7. Suriye Cephesi |
Doğu ve Kafkas Cephesi Cephenin Açılma Nedenleri;
1- İttihatçıların Anadolu’daki Türklerle Orta Asya’daki Türkleri birleştirmek istemeleri
2- Almanların Baku petrollerini ele geçirmek istemesi
+ Osmanlı Devleti’nin ilk taarruz cephesidir,
+ Osmanlı orduları bu cephede Ruslara karşı savaştılar.
+ Gerekli hazırlıkların yapılmayıp tedbirlerin alınmaması nedeniyle Türk ordusu iklime mağlup olmuştur.
-> Sonuçta, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon, Erzincan ve Van Rus işgaline uğradı. Çanakkale başarısından sonra Diyarbakır’a gönderilen Mustafa Kemal, burada Rus ileri harekatının durdurulmasında ve Muş’un kurtarılmasında etkili oldu.
+ Bu sırada doğuda Ruslardan destek alan Ermenilerin katliama girişmesi üzerine çıkarılan 1915 Tehcir (göç) Kanunu ile Ermeniler güvenli olan yerlere göç ettirildi.
+ Rusya’da çıkan Bolşevik İhtilali Rusya’nın savaştan çekilmesine neden oldu. İmzalanan 3 Mart 1918 Brest Litowsk Antlaşması ile bu cephe kapanmıştır. Böylece bu cephe Osmanlı devleti lehine sonuçlandı. Doğu Anadolu’da birlik sağlandı.
Kanal Cephesi
+ Almanya’nın isteği ile Süveyş Kanalı’nda açılan bir cephedir.
+ Amacı İngiltere’nin Hindistan sömürge yollarıyla bağlantısını kesmektir. Bu cephede başlayan mücadeleler Temmuz 1916’de Osmanlı devleti aleyhine sonuçlandı.
Çanakkale Cephesi
19 Şubat 1915’te başlayan Çanakkale harekatı ile itilaf devletlerinin,
+ Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak
+ Rus ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi ulaştırmak.
+ Balkan Devletleri’ni savaşa çekmek
+ Savaşı kısa zamanda sonuçlandırmak gibi önemli amaçları vardı.
+ 18 Mart 1915 günü başlayan asıl hücumları sonuçsuz kaldı. İtilaf donanmasını bozguna uğradı.
+ Boğazı geçemeyeceğini anlayan itilaf devletleri, Gelibolu’ya asker çıkardılar.
+ Gelibolu’daki mücadeleler sekiz ay kadar devam etti.
+ Mustafa Kemal’in 19. Tümen Komutanı olarak bulunduğu Türk ordusu; Conkbayırı ve Anafartalar’da zaferler kazanarak düşman ilerleyişini durdurdu.
+ İngiliz ve Fransız güçleri 8-9 Ocak 1916’da Çanakkale’yi tamamen boşalttılar.
Sonuçları:
+ I. Dünya savaşı uzadı.
+ Düşman Çanakkale’yi geçemedi ve Rusya’ya yardım ulaştıramadı.
+ Mustafa Kemal’in tanınmasına ve Milli Mücadele’nin lideri olmasına ortam hazırladı.
+ Savaş sırasında gizli antlaşmalar ilk kez ortaya çıktı.
+ Yarım milyona yakın insan hayatını kaybetti.
+ Balkan devletlerinin tutumları değişmiş, Bulgaristan İttifak Devletlerinin yanında savaşa girmiştir. (Amacı; I. Balkan savaşı sonunda kazandığı toprakları tekrar alabilmektir.)
+ İtilaf devletleri güçlerini Çanakkale’ye yığdıklarından Almanya rahatladı.
Filistin Cephesi
Osmanlı Devleti’nin kanal harekatında başarılı olamaması üzerine üstünlük İngiltere’ye geçmiş İngiltere, Araplarla işbirliği yaparak Osmanlı ordusunu Şam’a kadar çekilmeye zorlamıştır.
Irak Cephesi
+ Bu cephe İngilizler tarafından açıldı.
+ Amaç, Kuzey yönünde ilerleyip Kafkaslardaki Rus kuvvetleriyle birleşmekti.
+ Böylece Türk kuvvetlerinin İran’a girerek Hindistan’ı tehdit etmesini önlemiş olacaktı.
+ İngiltere ayrıca Abadan petrollerini korumak istiyordu. Kasım 1915’te Türk kuvvetleri Kut-ül Amara’da İngilizleri yendiler.
+ Ancak sonuçta Türk ordusu başarısız oldu ve İngilizler Bağdat’ı işgal ettiler.
Yemen – Hicaz Cephesi
+ Türk birlikleri bu cephede hem İngilizlerle hem de ayaklanan Araplarla savaşmak zorunda kalmıştır.
+ Bu cephedeki savaşlar İslam dünyasında ümmetçilik düşüncesinin sona erdiğini, yerine milliyetçiliğin güçlenmesine sebep olmuştur.
Suriye Cephesi
+ Filistin Cephesinin devamıdır.
+ Mustafa Kemal bu cephede Yedinci Ordu Komutanı olarak bulunuyordu.
+ Mustafa Kemal, Halep’in kuzeyinde bir savunma hattı kurarak İngiliz ve Arapların saldırılarını önledi.
Savaş Sırasındaki Önemli Gelişmeler
+ İtalya savaş öncesi ittifak devletleri tarafında iken savaş başlayınca tarafsızlığını ilan etmiş, İngiltere’nin bol vaatleri sonucu Londra antlaşmasıyla (1915) itilaf devletleri yanında savaşa katılmıştır.
İtilaf devletleri Osmanlı devletinin topraklarını paylaşmak için gizli anlaşmalar yaptılar
+ Savaşın başında ABD tarafsızlığını ilan etmiş, Almanya ile arası açılınca itilaf devletleri yanında savaşa girmiştir.
ABD’nin savaşa girmesiyle;
Savaşın gidişatı ittifak devletleri aleyhine değişti.
Bulgaristan savaştan çekildi.(İttifak devletleri bloğundan çekilen ilk devlettir.)
Savaşın ömrü kısaldı.
ABD’nin ardından Yunanistan itilaf devletleri yanında savaşa girdi.
1917’de Rusya’da Bolşevik ihtilali çıkmış ve Çarlık Rusyası yıkılmıştır.
Bu sebeple ittifak devletleri ile Brest-litowsk (3 Mart 1918)barışını yapan Rusya savaştan çekilir.
Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti 1878 Berlin Antlaşması ile kaybettiği Kars, Ardahan ve Batum’u (Elviye-ı Selase) geri almıştır.
WİLSON İLKELERİ (8 Ocak 1918)
Amerika Başkanı VVilson, savaş henüz sona ermeden, barış ilkelerini açıklamıştır.
Bu ilkeler;
- Savaş sonunda yenen devletler yenilen devletlerden toprak almayacak
- Barış antlaşmaları açık olacak, gizli antlaşmalar yapılmayacak.
- Devletlerarası sorunları uluslararası platformda çözmek için uluslararası bir cemiyet kurulacak. (Milletler cemiyeti)
- Osmanlı devleti’nde Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelere kesin egemenlik hakkı tanınmalıdır.
- Silahlanma yarışına son verilecek ve devletler birbirine garanti verecek.
- Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıkların çoğunlukta oldukları yerlerde bağımsız devlet kurmalarına imkan verilecektir.
- Boğazlar Dünya devletlerine açık olacak.
Bu ilkeler başarıya ulaşamamıştır. Çünkü; İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar bu ilkelerin kendi çıkarlarına ters düştüğünü anlamışlardı.
Bir yandan ABD’ye ters düşmemeye çalışırken bir yandan da gizli antlaşmaları uygulamaya çalıştılar.
İşgallerini gizleyebilmek için mandacılık rejimini ortaya attılar.
Savaşın Sona Ermesi:
İttifak grubu artık savaşı devam ettiremeyeceğini anlamıştı. İlk önce Bulgaristan savaştan çekildi.
Müttefiklerinin yenilgiyi kabul etmesi üzerine Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkesini (30 Ekim 1918) imzalayarak savaştan çekildi.
Ardından Avusturya ve son olarak da Almanya’da savaştan çekildiler.
1.DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI
Devletler arasındaki siyasi ve güç dengeleri bozuldu.
Yugoslavya, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan gibi yeni devletler kuruldu.
Milli devletler kurulmaya başlandı.
Yeni rejimler ortaya çıktı.
Askeri teknoloji gelişti. (I. Dünya savaşı sırasında ilk kez kimyasal silahlar, denizaltı, uçak ve tanklar kullanılmıştır.)
Osmanlı Devleti Ortadoğu’daki topraklarını kaybederek (Arap dünyası) Anadolu’ya çekildi.
II. Dünya Savaşı’na zemin hazırladı.
Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti kuruldu.
Mondros Ateşkes Antlaşması‘nın Uygulanması.
İtilaf devletleri, barış antlaşmasının imzalanmasını beklemeden, Mondros’a dayanarak Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar.
ANADOLU’NUN İŞGALİ
İngilizler Fransızlar İtalyanlar Yunanlılar
Musul Dörtyol Antalya İzmir
Urfa Adana Fethiye Aydın
Antep Mersin Bodrum Edirne
Maraş Urfa Konya
Batum Antep
Samsun Maraş
Kars
Merzifon
İngilizler işgal ettiği Urfa, Antep ve Maraş’ı daha sonra Fransa’ya bıraktı.
13 Kasım 1918’de itilaf donanması İstanbul’a geldi.
PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 Ocak 1919)
Konferansı yönlendiren devletler; Amerika, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalyadır.
Asıl amaç itilaf devletlerinin mağlup devletlerle yapacakları antlaşmaların ilkelerini belirlemektir.
Ancak konferansta daha çok Osmanlı topraklarının paylaşımı görüşülmüştür.
Sömürge yolları üzerinde güçlü bir devlet istemeyen İngiltere, savaş sırasında İtalya’ya verilen Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini istemiştir.
Böylece itilaf devletleri arasında ilk anlaşmazlıklar başlamıştır.
Konferansta; Milletler Cemiyeti’nin kurulması kararlaştırılmıştır.
Milletler Cemiyeti’nin kuruluş amacı dünya barışını sağlayabilmek ve insanlığın bir daha Birinci Dünya Savaşı gibi felaketlere sürüklenmesini önlemekti. (Türkiye bu cemiyete 1932 yılında üye oldu.)
İZMİR’İN İŞGALİ (15 MAYIS 1919)
Paris Konferansında belirtildiği gibi İzmir ve çevresi kendisine verilen Yunanistan, 15 Mayıs günü İzmir’i işgal eder.
Yunanlılar işgalin haklı olduğu konusunda dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlardı.
Batı Anadolu’nun tarihi ve kültürel açıdan Yunanlılara ait olduğu, bölgede Rumların çoğunlukla olduğu, Hristiyanlar’ın katledildiği iddia edilmekte, Osmanlı Devleti’nin güvenliği sağlayamadığı belirtilmektedir.
İzmir’in işgalinden sonra Yunanlıların halka zulmetmeye başlaması halkın uyanmasına sebep oldu.
Böylece Batı Anadolu’da ilk defa KUVAY-I MİLLİYE harekatı doğmuştur.
AMİRAL BRİSTOL RAPORU (13 EKİM 1919)
Yunanlıların işgal gerekçelerinin doğruluğunu araştırmak üzere Amerikalı Bristol başkanlığında kurulan komisyon bölgeye gelerek incelemelerde bulunur ve rapor hazırlar.
Raporda Yunanlıların iddialarının gerçekçi olmadığı belirtmiştir.
Bu raporda Batı Anadolu’daki karışıklığın sorumluluğunun Yunanlılara ait olduğu ilk kez belirtilmiştir.
Böylece Türklerin haklı davası ilk kez uluslararası alanda duyurulmuştur.
KUVAY-I MİLLİYE HAREKETİ
Mondros’tan sonra vatanın dört yandan işgal edilmeye başlaması üzerine işgal bölgesinde bulunan halkın kendiliğinden oluşturduğu direniş kuvvetleridir.
Türk Milleti’nin milli mücadele döneminde kendiliğinden silahlanarak kurduğu bu kuvvetlere Kuvay-ı Milliye denir.
Bu birlikler bölgesel olarak ortaya çıkmış olup düzenli ve disiplinli bir ordu durumunda değildir.
İlk silahlı direnme 19 Aralık 1918’de Dörtyol’da Fransızlara karış oldu. İlk Kuvay-i Milliye Hareketi ise Batı Anadolu’da İzmir’in işgalinden sonra Yunanlılara karşı başlatılmıştır.
I. DÜNYA SAVAŞI SONUNDA İMZALANAN BARIŞ ANTLAŞMALARI:
BİRİNCİDÜNYA SAVAŞI SONUNDA İMZALANAN BARIŞ ANTLAŞMALARI:
a) Versay Antlaşması (28 Haziran 1919):
İtilaf devletleri ile Almanya arasında imzalanmıştır.
Almanya’ya askeri ve ekonomik kısıtlamalar getirildi.
Bu antlaşma ile Almanya, Avrupadaki topraklarının bir kısmıyla bütün sömürgelerini kaybetmiştir.
Alsace-Loren bölgesi Fransa’ya bırakıldı.
Bu durum Almanya’da rejim değişmesine, silahlanmanın başlamasına ve II. Dünya savaşına zemin hazırlamıştır.
b) Saint Germain Antlaşması (10 Eylül 1919): İtilâf devletleri ile Avusturya arasında imzalandı. Bu antlaşma ile Avusturya-Macaristan imparatorluğu parçalanmış Avusturya bir cumhuriyet haline getirilmiştir
c) Triyanon Antlaşması (6 Haziran 1920): İtilaf devletleri ile Macaristan arasında imzalanmıştır.
d) Nöyyi Antlaşması (27 Kasım 1919): Bulgaristan’ın Ege Denizi ile olan bağlantısı kesildi. Balkan Savaşları sırasında elde ettiği toprakları kaybetti.
e) Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920): İtilaf devletleri Osmanlı devleti ile yapacakları antlaşmanın esaslarını San Remo Görüşmesi ile belirleyerek 10 Ağustos 1920’de Osmanlı Devletine kabul ettirdiler.
Bu antlaşmanın geç yapılmasının sebebi, itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarının paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşmeleridir.
1.DÜNYA SAVAŞI SONUNDA KURULAN CEMİYETLER
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONUNDA KURULAN CEMİYETLER
CEMİYETLER
1) Zararlı Cemiyetler
Azınlıklar tarafından kurulan zararlı cemiyetler
Milli varlığa zararlı cemiyetlerzararlı cemiyetler
2)Yararlı Cemiyetler
ZARARLI CEMİYETLER
- AZINLIKLAR TARAFINDAN KURULAN CEMİYETLER
- yüzyıldan beri Türk toplumu içinde hür ve rahat yaşamış azınlıklar (Ermeni ve Rum) 20. yüzyılda Türklerin içinde bulunduğu durumdan yararlanarak topraklarımızı parçalamak amacıyle cemiyetler kurmuşlardır,
- Mavri Mira Cemiyeti:
+ İstanbul Fener-Rum Patriği tarafından kurulmuştur.
+ Mavri Mira büyük Yunanistan Krallığını kurmak istiyordu.
+ Ermeni patriği ile de ilişki halindeydi.
- Pontus – Rum Cemiyeti:
+ Trabzon merkez olmak üzere Samsun’dan Batum’a kadar uzanan alanda Pontus-Rum Devleti kurmayı amaçlamıştır.
- Etnik-i Eterya Cemiyeti:
+ 1814’te kurulan cemiyetin amacı Yunan ideallerini (Megalo İdea) gerçekleştirmek (1829’da Yunanistan’ın bağımsız olmasında etkili oldu.)
- Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri:
+ Mavri Mira ile işbirliği yapan bu Ermeni cemiyetlerinin amacı Doğu Anadolu’dan Adana’ya kadar uzanan bir Ermeni devlet kurmaktı.
+ Fransızlar tarafından desteklenmiştir.
- Kardos Cemiyeti:
+ Rumlar tarafından kurulan cemiyetin görünüşteki amacı Rum göçmenlerine yardımcı olmak.
+ Etnik-i Eterya’nın bir kolu olarak faaliyet göstermiştir. Doğu Karadeniz’e göçmen adı altında silahlı Pontus çeteleri göndermiştir.
- Mekabi ve Alyans-lsrailit Cemiyetleri: Yahudiler tarafından ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla kurulmuştur.
Diğerleri; Yunan Kızılhaç Cemiyeti (Rum), Rum Ermeni Birlik Komitesi, Zaven Efendi Derneği.
- MİLLİ VARLIĞA ZARARLI CEMİYETLER
Müslümanlar tarafından kurulan zararlı cemiyetlerdir. Kuruluş amaçlan olumlu olmasına rağmen izledikleri metotlardan dolayı milli bağımsızlığa ters düşmüşlerdir.
- Hürriyet ve İtilaf Fırkası:
+ İttihat ve Terakki düşmanlığı ile ortaya atılmış, iç isyanlarda kışkırtıcı rol oynamış, müdafaai hukuk hareketlerini hedef almıştır.
- Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası:
+ Sadrazam Damat Ferit tarafından desteklenen cemiyeti vatanın kurtuluşunun ancak padişah ve halifenin buyruklarına bağlı kalmakla gerçekleşebileceğini savunmuştur.
- Teali – İslam Cemiyeti:
+ İstanbul’da kurulmuştur. Temel dayanağı hilafettir. Kurtuluşun Islamda olduğu savunmuştur.
- Kürt Teali Cemiyeti:
+ Wilson prensiplerinden güç alınarak İstanbul’da kurulmuştur. Doğu Anadolu’da bağımsız bir Kürdistan devleti kurmayı hedeflemiştir.
- Wilson Prensipleri Cemiyeti:
+ Bazı aydınlar tarafından desteklenen cemiyet, Osmanlı Devleti’nin varlığını koruyabilmesi için ABD’nin manda ve himayesine girmesi gerektiğini savunmuştur.
- İngiliz Muhipleri Cemiyeti:
+ İstanbul hükümetince desteklenen cemiyet, Osmanlı Devleti’nin varlığını koruyabilmesi için tek yolun İngilizlerin himayesine sığınmak olduğu tezini savunmuştur.
YARARLI CEMİYETLER
- Trakya-Paşaeli Cemiyeti:
+ Kurulan ilk yararlı cemiyettir.
+ Trakya’nın Yunanlılar tarafından işgalini önlemek amacıyla kurulmuştur.
+ Osmanlı Devleti’nin dağılması durumunda bağımsız bir devlet kurma kararı da alınmıştır.
- İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (Redd-i İlhak):
+ Mondros’tan hemen sonra İzmir’de kuruldu.
+ Amacı İzmir ve çevresini Yunanistan’a katılmasını önlemektir.
+ Ancak İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin kesinleşmesi üzerine Redd-i İlhak Cemiyeti olarak çalışmalara devam
edildi.
- Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:
+ Merkezi İstanbul’dur.
+ Doğu Anadolu’da teşkilatlanarak faaliyet göstermiştir.
+ Amacı Doğu Anadolu’yu işgallerden koruyarak Ermeni devletinin kurulmasını önlemektir.
+ Erzurum kongresini bu cemiyet düzenlemiştir.
4.Kilikyalılar Cemiyeti:
+ İstanbul’da kurulmuştur.
+ Amaç; Adana ve çevresini Fransız ve Ermeni işgalinden kurtarmaktır.
- Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:
+ Bu cemiyet, Trabzon ve çevresine yönelik Rum ve Ermeni iddialarına karşı, Türk ve Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla faaliyet göstermiştir.
- Milli Kongre Cemiyeti:
+ İstanbul’da kuruldu.
+ Cemiyetin amacı, Türklere karşı yapılan haksız ve yersiz propagandalara karşı çıkmak, basın ve yayın yolu ile Türk Milletinin haklı sesini dünyaya duyurmaktır.
-Kuvay-i Milliye tabirini kullanan ilk kuruluş Milli Kongre Cemiyetidir.
Yararlı Cemiyetlerin Özellikleri
Bölgesel cemiyetlerdir. Öncelikli amaçları ülkeyi korumak değil, kuruldukları bölgeyi korumaktır.
Genellikle basın-yayın yolu ile çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
Milliyetçilik düşüncesi etkilidir.
İstanbul’a bağlı veya karşı değillerdir.
Sivas Kongresiyle birleştirilmişlerdir.
Kaynak : Turco-Italian War 1911-12, The Encyclopedia Americana (1954). cilt 27, s.175-177
KURTULUŞ SAVAŞI (19 MAYIS 1919-11 EKİM 1922)
Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında Mustafa Kemal, Suriye cephesinde Yedinci ordu komutanı olarak görev yapıyordu.
Ateşkes imzalandıktan bir gün sonra Mustafa Kemal Yıldırım Orduları grup komutanlığına getirildi.
Ancak birkaç gün sonra bu ordu dağıtıldı. Bunun üzerine Mustafa Kemal ateşkes gereği 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelmiştir.
Aynı gün itilaf donanması da İstanbul’a gelmişti.
Mustafa Kemal işgal donanması için “Geldikleri gibi giderler” dedi.
İstanbul’da kaldığı süre içinde önde gelen komutanlar ve siyasiler ile vatanın kurtarılmasına yönelik fikir çalışmalarında bulundu.
Mustafa Kemal burada kesin olarak manda ve himayeye karşı çıkmıştır.
MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI (19 Mayıs 1919)
Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919 günü çıkartılan bir fermanla Samsun’a hareket eder.
9. Ordu Müfettişi olarak gönderilen Mustafa Kemal’in yapması istenilen işler.
Doğu Karadeniz’de asayişi ve güvenliği sağlamak
Mondros Ateşkes Antlaşmasının hükümlerinin uygulanmasını sağlamak
Halkın elinde bulunan silah ve cephanelerin toplanması
Halka silah satan kişileri ve kurumları belirlemek, bu faaliyetleri yasaklamak ve bu kuruluşları ortadan kaldırmak.
+Samsun’a 19 Mayıs 1919’da çıkan Mustafa Kemal görevi gereği burada bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra bir rapor hazırlayarak telgrafla İstanbul’a iletir. Bu raporda;
Bölgedeki karışıklıkların sebebi Rumlardır. Eğer Rumlar siyasi emellerinden vazgeçerlerse bölgede huzur ve asayiş kendiliğinden sağlanır.
Türklüğün yabancı mandası ve kontrolüne tahammülü yoktur.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali haksızdır, işgal geçicidir.
Türk Milleti milli hakimiyet ve Milli bağımsızlık arzusundadır. Mustafa Kemal 25 Mayıs 1919’da Havza’ya geçerek burada
28 Mayıs 1919’da bir bildiri yayınlamıştır.
HAVZA GENELGESİ (28 MAYIS 1919)
İzmir’in işgaline karşı yurdun çeşitli yerlerinde başlayan protesto mitingleri ve halkın heyecanını ortak bir çizgi üzerinde birleştirmek amacıyla yayınlanan genelgede;
Büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak milli gösterilerde bulunulmalıdır.
Büyük devletlerin temsilcilerine ve İstanbul hükümetine uyarı telgrafı çekilmelidir.
Genelge askeri ve mülki amirlere gönderilmiştir.
ÖNEMİ:
Genelgeden sonra yurdun değişik yerlerinde düzenlenen mitingler, Havza Genelgesi’nin halk üzerindeki etkisini göstermektedir.
Mustafa Kemal Paşa Türk halkını Milli mücadele fikri etrafında birleştirmeye başlamıştır.
Mustafa Kemal 8 Haziran 1919’da İstanbul Hükümeti Harbiye Nezareti tarafından geri çağrılmasına rağmen emre uymamış ve Amasya’ya geçmiştir.
AMASYA GENELGESİ (22 HAZİRAN 1919)
Amasya’da Milli Mücadele çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal, Rauf Bey (Orbay), Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte bir bildiri yayınladı.
Hazırlanan bildiri 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in de onayı alındıktan sonra 22 Haziran 1919’da yayımlandı.
- Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
- İstanbul hükümeti galip devletlerin etkisi altında olduğundan üzerine düşen görevi yerine getirememektedir. Bu da milleti yok saymaktadır.
- Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtar-caktır.
- Her türlü etki ve denetimden uzak milli bir kurul oluşturulmalıdır.
- Anadolunun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta bir kongre toplanacaktır.
- Ayrıca doğu illeri için Erzurum’da toplanacak olan kongre delegeleri Sivas’a gelecektir.
- Alınan kararlar milli bir sır olarak saklanacaktır.
Önemi:
Amasya genelgesi milli mücadelenin gerekçe, amaç ve yöntemini ilk kez belirtmiştir.
Gerekçe: Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının tehlikeye girmesi (1. ve 2. madde)
Amaç: Milletin bağımsızlığını sağlamaktır. (3. madde)
Yöntem: Milli mücadeleyi halk yapacaktır. (3. madde) Nasıl organize edileceği (4. ve 5. madde)
Amasya Genelgesi’nde millet iradesine dayanarak yeni bir devlet kurmaya doğru gidildiği ortaya konmuştur. Yeni bir devletin kurulması fikri ilk kez ortaya atıldı. (3. madde)
Genelgenin, milli bir kurulun kurulmasını zorunlu görmesi,başta itilaf devletleri olmak üzere İstanbul hükümetine karşı da bir ihtilal bildirisidir.
Genelgeden sonra Mustafa Kemal “Artık İstanbul Anadolu’ya hâkim değil bağlı olmak zorundadır” demiştir.
GENELGE SONRASI GELİŞMELER:
Genelgeden sonra özellikle Ingilizler’in Mustafa Kemal’i geri getirmek için İstanbul hükümetine baskılarını artırmaları neticesinde Mustafa Kemal İstanbul’a çağrılır.
Gerekçe olarak yetkilerini aştığı belirtilmektedir.
Mustafa Kemal’in çağrıya uymaması nedeniyle yetkileri elinden alınarak Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevine son verilir. Bunun üzerine Mustafa Kemal 7-8 Temmuz gecesi askerlik görevinden de istifa eder.
Bu gelişmeler üzerine bir belirsizlik ve umutsuzluk ortamı doğmuştur. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal’in emrinde olduğunu bildirmesiyle bu sıkıntılar aşılır.
Mustafa Kemal, bu tarihten sonra mücadelesine sivil olarak devam etti. Bu durum gücünü halktan alan Milli Mücadele’de Mustafa Kemal’in halkı temsil eden bir lider olmasını kolaylaştırdı.
ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919)
Mustafa Kemal, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin ısrarı ile kongreye katılmayı kabul etti.
Kongrenin amacı; Ermeni ve Rumlara karşı nasıl bir strateji izleneceğini belirlemekti.
Kongreye; Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis ve Van illerini temsil eden 54 temsilci katıldı. Elazığ, Diyarbakır ve Mardin valileri temsilcilerini kongreye göndermediler.
Ø Kararlar:
- Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünmez.
- İşgalcilere karşı İstanbul hükümetinin kayıtsız kalması durumunda derhal geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümeti milli bir meclis seçecektir. Milli Meclis toplanana kadar görev yapacak bir TEMSİL HEYETİ oluşturulacaktır.
- Manda ve himaye kabul edilemez.
- Milli iradeyi hakim kılmak esastır.
- Azınlık unsurlara siyasi egemenliğimizi sınırlayıcı ve toplumsal dengeyi bozucu ayrıcalıklar verilemez.
- Ulusal irade padişahı ve halifeyi kurtaracaktır.
- Derhal meclis toplanmalı hükümet çalışmaları meclis denetimine girmelidir.
ÖNEMİ:
Manda ve himaye reddedilerek ilk kez ulusal egemenliğin koşulsuz olarak gerçekleştirilmesine karar verilmiştir.
Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin tertiplediği bölgesel bir kongre olmasına rağmen Milli nitelikli kararlar almıştır.
Temsil heyeti ilk kez burada oluşturulmuş, başkanlığına Mustafa Kemal seçilmiştir.
Yeni bir devletin kurulmakta olduğu açıklanmış, yeni Türk devletinin temelleri atılmıştır.
Erzurum kongresi Mustafa Kemal’in sivil olarak yaptığı ilk çalışmadır.
Erzurum kongresi amaç ve karakter olarak bölgesel, alınan kararlar ve sonuçları yönüyle millidir.
Kongre çalışmaları devam ederken İstanbul Hükümeti 30 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal ve Rauf Bey hakkında tutuklama kararı çıkardı.
Sonuçları:
Erzurum kongresi yöresel direniş örgütlerinin bir çatı altında toplanabileceğini ilk kez kamuoyuna gösterdi.
Artık bundan sonra İstanbul hükümetinin buyrukları Anadolu’da geçmiyordu. Çünkü doğu illerinin bir Temsil Kurulu vardı.
BALIKESİR KONGRESİ (26-31 TEMMUZ 1919)
- Batı cephesindeki Kuvay-i Milliye birliklerini örgütlemek, sevk ve iradesini sağlamak, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla toplanmıştır. İşgal devletlerinin temsilcilerine telgraflar çekildi.
- Bu kongre asker toplamanın yanında, padişaha olan bağlılığını da bildirmiştir.
- Bu kongrenin tek başına hareket etme gibi bir özelliği de vardır.
- Kongreyle birlikte Ege’deki güçler bir ölçüde örgütlenmiştir.
ALAŞEHİR KONGRESİ (16-25 AĞUSTOS 1919)
- Bu kongrede Erzurum ve Balıkesir Kongresi’nin kararları görüşülmüştür. Balıkesir kongresi kararlarını pekiştirmek, teşkilatlanmayı genişletip güçlendirmek amacıyla toplanmıştır.
- Yunanlılara karşı direnilecek, silahlanma ve askere alma çalışması yapılacak
SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919)
Kongrenin toplanmasını engellemek amacıyla Fransızlar ve Osmanlı yönetimi bazı önlemler almışlardı.
Elazığ valisi Ali Galip’te kongreyi basmakla görevlendirilmişti. Ancak başarılı olamadılar.
Kongre’de,
Erzurum’da alınan kararlar aynen kabul edilmiştir.
Erzurum Kongresinden farklı olarak tüm ülkeden delegeler katılmıştır
Bundan dolayı milli bir kongre niteliği vardır.
Başlıca kararlar:
- Milli sınırlar ve Misak-ı Milli’nin esasları tespit edilmiştir.
- Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir.
- Mondros’tan sonra kurulan ulusal cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.
- Temsil heyetinin yetkileri genişletilmiş, üye sayısı artırılmış ve tüm vatanı temsil eder hale getirilmiştir.
- Meclis-i Mebusan’ın toplanması için İstanbul’a baskı yapılacaktır.
- Ali Fuat Paşa Batı cephesi Kuvay-i Milliye komutanlığına tayin edilmiştir. (9 Eylül 1919)
- Haftada iki kez yayınlanmak üzere Irade-i Milliye Gazetesi çıkarılacaktır. (Milli mücadelenin ilk yayın organıdır.)
Ali Fuat Paşanın Batı Anadolu Kuvay-ı Milliye komutanlığına getirilmesi ile Temsil Heyeti yürütme yetkisini ilk kez kullanmış oluyordu.
Sonuçları:
Damat Ferit hükümeti daha fazla direnemeyerek istifa etti. Yerine daha ılımlı olan Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu.
Temsil heyetinin İstanbul hükümeti üzerindeki ilk etkisi Damat Ferit Paşa hükümetinin istifasıdır.
Sivas Kongresi’nden etkilenen Sivaslı kadınlar; Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurdular.
AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 Ekim 1919)
Yeni kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin isteği üzerine gerçekleşti.
Görüşmeye İstanbul hükümetini temsilen Bahriye Nazırı Salih Paşa katıldı.
Milli mücadeleyi temsilen, Mustafa Kemal başkanlığında Rauf Bey ve Bekir Sami Bey katıldılar.
İstanbul hükümeti;
Amasya görüşmesi ile Anadolu’daki mücadele hareketini kendi kontrolüne almayı amaçlamıştır.
Temsil Kurulu ise;
Milli Mücadele hareketini İstanbul’a tanıtmayı, mümkün olursa desteğini almayı amaçlamıştır.
Milli Mücadele adına Salih Paşa’dan;
Milli meclisin vereceği en son karara uyulması şartıyla vatan bütünlüğünün ve istiklalinin korunması
Müslüman olmayan gruplara, siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak tarzda imtiyazlar verilmemesi
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin İstanbul hükümetince tanınması
Milli meclisin İstanbul’da toplanmasının işgal ihtimalinden dolayı barış sağlanana kadar hükümetin seçeceği bir yerde toplanması, istenmiştir.
Sonuç:
İstanbul Hükümeti ilk kez Milli Mücadele’yi yani Temsil Kurulunu tanımış oluyordu.
İstanbul Hükümeti’nin Milli Mücadele’ye karşı olan olumsuz tutumu bir süre engellenmiştir.
Meclis-i Mebusan’ın toplanması sağlanmış Misak-ı Milli Meclisin onayından geçmiştir.
TEMSİL KURULU’NUN ANKARA’YA GELMESİ (27 ARALIK 1919)
İstanbul’da toplanacak Meclis-i Mebusan’ın çalışmalarını daha yakından takip edebilmek amacıyla Temsil Heyeti Ankara’ya gelir.
Bu iş için Ankara’nın seçilmesinin nedenleri:
Milli Mücadele’de en önemli cephe olan Batı Cephesi’ne yakın olması.
Ulaşım ve haberleşme imkanlarının fazla olması.
Anadolu’nun ortasında merkezi bir konumda bulunması.
İç kesimlerde olması nedeniyle güvenlikte olması.
Bu arada seçimler de yapılıyordu birçok yerde Müdafaa-iHukuk Cemiyeti’nin adayları kazanıyordu.
Mustafa Kemal Erzurum Milletvekili seçilmiştir.
Mustafa Kemal, Ankara’da Milli mücadele taraftan mebuslara yaptığı görüşmelerde şu isteklerde bulundu
Kendisinin gıyaben meclis başkanı seçilmesi
Ali Rıza Paşa Hükümetine güvenoyu verilmesi
Misak-ı Milli kararlarının alınması
Mecliste bir Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun oluşturulması
SON OSMANLI MECLİS-İ MEBUSAN’IN AÇILMASI (12 OCAK 1920)
Mustafa Kemal, Meclisin İstanbul’un dışında bir şehirde toplanmasını istiyordu.
Bunun nedeni milli iradenin hür biçimde kararlara yansımayacağı düşüncesidir.
Ancak, İstanbul Hükümeti’nin padişahsız meclis olmaz, düşüncesi ile hareket etmesi sonucunda Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı İstanbul’da toplandı.
Milli mücadeleciler, her konuda Mustafa Kemal’in istekleri doğrultusunda faaliyet gösteremediler. Ancak vatanın bütünlüğü konusundaki isteklerinin bir kısmı gerçekleşti ve Misak-ı Milli kararları aldı.
MİSAK-I MİLLİ KARARLARI (28 Ocak 1920)
- Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada işgal edilmemiş bölgeler kesin Türk yurdudur, parçalanamaz.
- Kars, Ardahan ve Batum’da (Elviya-i Selase) gerekirse referanduma gidilecektir.
- Araplar kendi geleceklerini kendileri belirleyecektir. (Arapların çoğunlukla yaşadığı yerlerde referandum yapılacaktır.)
- Batı Trakya’nın geleceği referandum ile belirlenecektir.
- İstanbul, Marmara ve Halifenin güvenliği sağlandığı takdirde, Boğazlar trafiğe açılacaktır.
- Azınlıklara, diğer ülkelerdeki Türk azınlığa tanınan haklar tanınacaktır.
- Siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen sınırlamalar kabul edilemez. (Kapitülasyonlar)
Önemi:
- Milli mücadelede hedefler kesin olarak belirlendi.
- Vatan sınırları (Misak-ı Milli Sınırları) kesin olarak belirlendi.
- Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın aldığı en önemli karardır.
Bu kararlar meclis onayından geçtiği için resmiyet kazanmış kararlardı.
Meclis-i Mebusan; kongre kararlarından etkilenmiştir.
İSTANBUL’UN RESMEN İŞGALİ (16 MART 1920)
Başlangıçta, İstanbul’da toplanacak olan Meclis-i Mebusan’a itilaf devletleri karşı çıkmamıştı.
Çünkü bu meclisi kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceklerini düşünüyorlardı.
Böylece, Anadolu harekatını sonuçsuz bırakmak istiyorlardı.
Ancak son Osmanlı Meclis-i Mebusanından tam bağımsızlık anlamına gelen Misak-ı Milli kararlarının çıkması üzerine itilaf devletleri Meclis-i Mebusan’ı dağıttılar ve İstanbul’u resmen işgal ettiler. (16 Mart 1920)
Mebusların bir kısmı Malta’ya sürgüne gönderilirken bir kısmı da Anadoluya kaçabildi.
İşgalden sonra itilaf devletleri şu bildiriyi yayınladılar.
İşgal geçicidir.
Amaç padişah ve halifeyi korumaktır.
Herkes İstanbul’dan verilecek emirlere uymak zorundadır.
Anadolu’da isyan çıkacak olursa İstanbul Türklerin elinden alınacaktır.
İşgalden sonra Temsil Heyeti de bazı kararlar ve tedbirler aldı. Önemlileri şunlardır:
İstanbul ile telefon ve telgraf görüşmelerinin kesilmesi.
İstanbul’a para ve mal gidişi durdurulacak.
Anadoluda bulunan itilaf devletleri subayları tutuklanarak silahları alınacaktır.
Anadolu’da Temsil Heyeti dışında herhangi bir makamın sözünü dinleyen olursa cezalandırılacaktır.
İstanbul’un işgali ve Meclis-i Mebusan’ın dağıtılması iki olumlu gelişmeyi beraberinde getirmiştir.
- TBMM’nin açılması için uygun bir zemin oluştu ve yeni bir meclis gerekli hale geldi.
- Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi padişah adına da yürüttüğünü söyleme imkanı buldu.
TBMM’NİN AÇILMASI (23 Nisan 1920)
Mustafa Kemal, Milleti temsil edecek bir meclis oluşturmak için çalışmalara başlamış, İstanbul’daki milletvekillerinin de Anadolu’ya geçmesini sağlamıştır.
Boş kalan milletvekillikleri seçimle dolduruldu.
23 Nisan 1920’de Meclis Ankara’da açıldı.
Böylece Amasya Genelgesi’nde de belirtildiği gibi milletin, geleceği ile ilgili kararları kendisinin alabileceği bir meclis açılmış oluyordu. Mustafa Kemal meclis başkanı seçildi.
Başlangıçta Kurucu Meclis adı verilmesine rağmen tepkilerden çekinildiği için yeni kurulan bu meclise Olağanüstü Meclis adı verildi.
NOT: KURUCU MECLİS: Yeni bir devlet kurmak amacıyla kuruluş için gerekli kararlan alan, yeni anayasa yapan ve yeni devletin esaslarını belirleyen heyet temsilcilerinden oluşan bir meclistir.
TBMM’NİN ALDIĞI İLK KARARLAR.
- Hükümet kurmak zorunludur.
- Geçici devlet başkanı veya padişah vekili atama doğru değildir.
- Meclis başkanı aynı zamanda hükümetinde başkanıdır,
- Yyasama, yürütme, yargı yetkileri meclise aittir.
- Padişah ve halifenin durumunu meclis belirleyecektir.
- .Meclis, yürütme yetkisini hükümet aracılığı ile kullanır.
- Türkiye devleti TBMM tarafından yönetilir ve hükümeti TBMM hükümeti adını alır.
- TBMM’nin üstünde herhangi bir güç yoktur.
Kararların Yorumu
Yeni Türk devleti resmen kuruldu.
Meclis geçici değil, süreklidir.
Milletin egemenliği kesin olarak gerçekleşti.
Güçler birliği esası benimsendi.
Meclis hükümeti sistemi kabul edildi.
Mustafa Kemal, hem meclis hem hükümet başkanı oldu.
Meclisin tek amacı vatanı kurtarmaktır. Bu yüzden mebuslar arasındaki fikir ayrılığı gün yüzüne çıkmamıştır.
Meclis açılınca Temsil Heyeti’nin görevi sona erdi.
TBMM’NE KARŞI ÇIKAN AYAKLANMALAR
Bu ayaklanmaları 4 grupta toplamak mümkündür.
- İSTANBUL HÜKÜMETİNİN ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR:
- a) Anzavur ayaklanması:
Ahmet Anzavurun Balıkesir, Bandırma civarındaki ayaklanmasıdır.
İtilaf devletlerinden destek almıştır.
Çerkez Ethem tarafından bastırıldı.
- b) Kuvay-i İnzibatiye:
Adapazarı, Geyve dolaylarında görüldü.
Ali Fuat Paşa tarafından bastırıldı.
Hilafet ordusu olarak da bilinir.
Anzavur kuvvetleriyle işbirliği yaptılar.
- İSTANBUL HÜKÜMETİ VE İŞGAL DEVLETLERİNİN BERABER ÇIKARDIĞIAYAKLANMALAR.
+ Bolu-Düzce-Hendek-Adapazarı ayaklanması: Bu ayaklanmanın esas amacı Anadolu ve İstanbul arasında tampon bölge oluşturmaktı.
Ali Fuat Paşa ve Refet Bey’in çabalarıyla bastırıldı.
Yozgat’ta Çapanoğullan, Afyon’da Çopur Musa, Konya’da Delibaş isyanları bastırıldı.
Milli Aşiret isyanı; Urfa’nın Fransızların işgalinden kurtarılmasında yararlan görülen Milli Aşiret daha sonraları Fransızlarla işbirliği yaparak isyan çıkardı.
III. AZINLIKLARIN ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR
Başta Rum ve Ermeniler olmak üzere diğer azınlıkların çıkardığı ayaklanmalardır. Sonuçta başarılı olamadılar.
- Kuvay-ı Milliye Taraftarlarının Ayaklanmaları
Düzenli ördü kurma çalışmalarına karşı çıkan Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe gibi kişilerin çıkardığı ayaklanmalardır.
TBMM’NİN ALDIĞI ÖNLEMLER
29 Nisan 1920’de Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı.
Vatana ihanet edenleri cezalandırılması. 18 Eylül 1920’de İstiklal Mahkemeleri kuruldu.
TBMM’ye karşı olanların hızlı bir şekilde cezalandırılması ve toplumsal düzeni tekrar sağlamak
İstanbul’dan Milli Mücadele aleyhine alınan fetvalara karşılık, Ankara’dan karşı fetvalar alındı.
Kuvay-i Milliye birlikleri kaldırıldı, düzenli ordu kuruldu.
SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)
İtilaf devletleri; Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşma konusunda aralarında anlaşamadıkları için yapacakları barış antlaşmasını geciktirmişlerdi.
Mondros’a dayanarak Anadolu’yu işgal eden itilaf devletleri,son olarak Yunanlıları destekleyerek Trakya’yı ve Anadolu’da Marmara kıyılarına kadar olan yerleri işgal etmelerini sağladılar.
Ardından daha önce hazırladıkları Sevr taslağını İstanbul Hükümeti’ne sundular.
10 Ağustos 1920’de Damat Ferit hükümeti Sevr Antlaşmasına imza attı.
Buna göre;
1) Anayolunun iç kesirnleri ve antlaşmanın diğer şartlarına uyulursa İstanbul, İstanbul hükümetine verilecek.
2) Kapitülasyonlar bütün devletlere verilecek.
3) Musul, Kerkük, Irak, Filistin; İngilizlere, Akdeniz bölgesi; İtalyanlara, Trakya, B. Anadolu; Yunanistan’a, G. Anadolu, Suriye, Lübnan; Fransızlara verilecektir.
4) Boğazlar bütün devletlere açılacak. Boğazlar komisyonunda Türk olmayacaktı.
5) Askerlik mecburi hizmet olmaktan çıkacak asker sayısı 50.000’den fazla olmayacak ve ağır silahlar bulundurmayacak^.
6) Yemen ve Hicaz, Araplara bırakılacak,
Yorum:
1) Meclis-i Mebusan onaylamadığı için ölü doğan bir antlaşmadır. (Osmanlı Anayasasına göre, hükümetçe imzalanan barış antlaşmalarının parlamento tarafından onaylanması gerekiyordu.)
2) Boğazlarla ilgili bir komisyon ilk kez bu antlaşma ile ortaya çıktı.
3) I. Dünya savaşından sonra imzalanan en son ve şartları en ağır antlaşmadır.
4) Antlaşmayı imzalayanlar TBMM tarafından vatan haini ilan edildi.
KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇEPHELER
Doğu Cephesi
Güney Cephesi
Batı Cephesi
Düzenli Ordunun Kurulması
1. İnönü Savaşı Sebepleri, Sonuçları
Londra Konferansı
Moskova Antlaşması
2. İnönü Savaşı Sebepleri, Sonuçları
Kütahya-Eskişehir Savaşları Sebepleri,Sonuçları
Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutan Olması
Tekalif-İ Milliye Kanunu
Sakarya Savaşının Sebepleri, Sonuçları
Kars Antlaşması
Ankara Antlaşması Sebepleri, Önemi, Maddeleri
Büyük Taarruz Yapılan Hazırlıklar, Sonuçları
Mudanya Ateşkes Antlaşması Maddeleri, Önemi
CEPHELER
A- DOĞU CEPHESİ
Ermeni Meselesi
Ermeniler XIX. yy ortalarına kadar Osmanlı hakimiyetinde barış içinde yaşamışlar, devlete olan bağlılıklarından dolayı kendilerine “millet—i sadıka” denilmiştir.
Fransız ihtilalinin etkisi ve Avrupalı devletlerin kışkırtmaları sonucu XIX. yy’ın sonlarına doğru Ermeniler bağımsız olma fikrine sahip olmuşlardır.Ø Ermeni meselesi ilk kez Berlin Antlaşması’nda (1878) gündeme gelmiştir. Bu antlaşmada Osmanlı Devleti’nden Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine ıslahatlar yapması istenmiştir.
Sultan II. Abdülhamit Ermenilerin bağımsız olmalarını sağlayacak olan bu ıslahatları uygulamamıştır.
- Dünya Savaşı‘nda Ermeni Sorunu ve Tehcir Kanunu
Ruslar I. Dünya Savaşı’nda Kafkas cephesinde Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgedeki Türkleri katlettirdiler.
Ermenilerin doğuda sivil halka ve Türk ordusuna yönelik saldırıları üzerine İttihat—Terakki Hükümeti “Tehcir Kanunu”nu (1915) çıkararak katliamlara karışan Ermenileri Suriye ve Lübnan’a gönderdi.
Rusya, 3 Mart 1918’de imzaladığı Brest Litovvsk antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne bırakmıştı.
Fakat daha sonra Kars ve çevresini Ermeniler, Ardahan ve Batum’u Gürcüler işgal etti.
TBMM, Osmanlı Devleti’nden kalan ve başında Kazım Karabekir Paşa’nın bulunduğu orduya hareket emri verdi.
Ermenistan Savaşı
TBMM, Ermeni meselesini çözmek için Kâzım Karabekir Paşa’yı Doğu cephesi komutanlığına tayin etti.
24 Eylül 1920’de taarruza geçen Türk ordusu Ermenileri yenilgiye uğrattı.
30 Ekim 1920’de Kars zaferi kazanıldı.
GÜMRÜ ANTLAŞMASI 3 ARALIK 1920
TBMM ile Ermenistan arasında yapıldı.
- Aras Nehri—Çıldır Gölü hattı sınır olacak
- Kars, Sarıkamış ve Iğdır TBMM’ye verilecek
- Ermenistan Sevr’i tanımayacak, Misak-ı Milli’yi tanıyacak
Önemi:
TBMM’ye bağlı düzenli ordunun ilk başarısıdır.
TBMM’yi ve Misak-ı Milli’yi ilk tanıyan devlet Ermenistan’dır.
Ermeni meselesi sona erdi.
Batum Antlaşması 23 Şubat 1921
TBMM ile Gürcistan arasında yapıldı.
Artvin ve Batum çevresi TBMM’ye bırakıldı.
Bu antlaşmalardan kısa bir süre sonra Ermenistan ve Gürcistan Sovyet Rusya’nın egemenliğine girdi.
Bu antlaşmaların yerine daha sonra Moskova ve Kars antlaşmaları imzalandı.
B- GÜNEY CEPHESİ
Mondros Mütakeresi’nden sonra Adana, Antep, Maraş ve Urfa önce İngilizlerin işgaline uğramış, Paris Konferansından sonra Fransızlara devredilmiştir.
İngilizler bölge halkına yönelik baskılar yapmadıkları için ciddi bir direnişle karşılaşmadılar.
Fransızlar bölgeyi Ermenilerle birlikte işgal ederek ağır baskılar yaptılar ve sivil halka yönelik katliamlar gerçekleştirdiler. Bu durum halkın tepkisine neden oldu.
Sivas Kongresi’nde bölgeye komutanlar tayin edildi. Bölgede bütün halkın katıldığı bir Kuvay-ı Milliye hareketi başladı.
Uzun mücadelelerden sonra;
11 Şubat 1920’de Maraş, 10 Nisan 1920’de Urfa, 8 Şubat 1921’de Antep kurtarıldı.
Fransızlar Sakarya Savaşı’ndan sonra imzalanan Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921) ile Anadolu’yu terkettiler.
TBMM tarafından Maraş’a “Kahraman”, Antep’e “Gazi”, Urfa’ya “Şanlı” unvanları verildi.
C- KURTULUŞ SAVAŞI VE İTALYANLAR
Birinci Dünya savaşı sırasında İtalya’ya gizli anlaşmayla İzmir verilmişti.
Paris Konferansı’nda (18 Ocak 1919) İngilizler Akdeniz’de güçlü bir İtalya istemedikleri için İzmir’in Yunanlılara verilmesini sağladılar. Bu olay anlaşmazlığa neden oldu.
İtalyanlar Muğla, Antalya ve çevresini işgal ettiler.
İtalyanlarla TBMM arasında ciddi bir savaş olmadı. Çünkü İtalyanların hem İngilizlerle arasının açılması hem de bu dönemde İtalya’da iç karışıklık olması savaş ihtimalini azalttı.
İtalyanlar II. İnönü savaşından sonra Anadolu’dan çekilmeye başladılar (5 Temmuz 1921) Sakarya savaşından sonra tamamen çekildiler.
D- DOĞU TRAKYA’NIN İŞGALİ ve KURTULUŞU)
15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildi.
İtilaf devletleri Sevr Antlaşması’nı kabul ettirmek için Yunanlıların tekrar taarruz etmelerini sağladılar.
22 Haziran 1920’den itibaren Yunanlılar Batı Anadolu’daki bazı yerlerle birlikte Doğu Trakya’yı da işgal ettiler.
Boğazların işgal altında olması nedeniyle Anadolu’dan Doğu Trakya’ya yardım gönderilemedi.
Bölgedeki Türkler Trakya-Paşaeli Cemiyeti’nin öncülüğünde kendi imkanlarıyla mücadele ettiler.
Doğu Trakya, Mudanya Ateşkesi’nden (11 Ekim 1922) sonra savaş yapılmadan kurtarıldı.
BATI CEPHESİ
Batı cephesi, Kurtuluş Savaşının en uzun süren ve en şiddetli savaşların yapıldığı cephesidir. Sebebi;
Yunan işgalinin diğerlerine göre daha kanlı olması
Yunan işgalinin kalıcı nitelik taşıması
15 Mayıs 1919’da İzmir’i Yunanlıların işgali üzerine açılmıştır.
Kuvay-i Milliye birlikleri ilk kez ortaya çıktı. (Ayvalık’ta).
Yunanlıların 22 Haziran 1920’de saldırıya geçerek Balıkesir, Bursa, Uşak ve D. Trakya’yı işgal etmeleri üzerine Ali Fuat Paşa TBMM’den izinsiz olarak Yunanlılara karşı Gediz’de taarruza geçti. Ancak birliklerimiz yenilgiye uğradı.
Sonuçta;
Bu durum düzenli ordunun gerekliliğini ortaya çıkardı.
Ali Fuat Paşa görevden alınarak Moskova büyükelçiliğine gönderildi.
Batı cephesi ikiye ayrıldı. Asıl Batı cephesine İsmet Bey, Batı cephesinin güney kısmına Refet (Bele) Paşa tayin edildi.
DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI 8 KASIM 1920
Sebepleri
+ Kuvay-ı Milliye birliklerinin halktan zorla para ve yardım toplamaları
+ Yunan ilerleyişini durduramamaları
+ Kuvay-ı Milliye komutanlarının merkezi otoriteden uzak, başlarına buyruk hareket etmeleri
+ Bölgesel kurtuluşu hedef almaları
- İNÖNÜ SAVAŞI 6-10 OCAK 1921
Sebepleri
- Yunanlıların Çerkez Ethem ayaklanması sonucu milli kuvvetlerin birbirleriyle mücadelelerinden yararlanmak istemesi
- Türk ordusunun güçlenmesini engelleme düşüncesi
- Sevr Antlaşması’nı Türk milletine zorla kabul ettirmek istemeleri
Sonuçları
Savaşı Türk ordusu kazandı
TBMM’nin kurduğu düzenli ordunun ilk başarısıdır.
TBMM’nin otoritesi ve halkın TBMM’ye olan güveni arttı.
İtilaf devletleri TBMM’yi Londra Konferansı’na çağırdılar.
Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.
Afganistan ile Ankara Dostluk Antlaşması imzalandı.
İsmet Bey generalliğe terfi etti.
TBMM, kazandığı güçle, Teşkilat-ı Esasiye’yi hazırladı.
Çerkez Ethem isyanı bastırıldı.
Düzenli orduya geçiş hızlandı.
LONDRA KONFERANSI 23 ŞUBAT-12 MART 1921
Katılan devletler
İngiltere – İtalya – İstanbul Hükümeti
Fransa – Yunanistan – TBMM
(Toplanmasında Etkili Olan Devletler: Fransa-ltalya
TBMM temsilcisi : Bekir Sami Bey
İstanbul Hükümeti Temsilcisi : Tevfik Paşa
Konferanstaki Türk Tezi : Misak-ı Milli
İtilaf Devletlerinin Tezi : Sevr Antlaşması
Londra Konferansı‘nın Toplanmasında Etkili Olan Sebepler
- TBMM’nin doğuda Ermenileri yenilgiye uğratması
- Güneyde Fransızlara karşı başarı kazanılması
- İnönü Savaşı’nda Yunanlıların yenilmesi
- TBMM’nin Sovyet Rusya ile yakınlaşması
İtilaf Devletlerinin Amaçları
- Yunan kuvvetlerinin yeniden toparlanması için zaman kazandırmak
- Barış yolu ile Sevr antlaşması’nın şartlarını yumuşatarak kabul ettirmek
- TBMM konferansa katılmazsa Türklerin barışa karşı oldukları şeklinde propaganda yapmak
- Konferansa TBMM ile birlikte İstanbul hükümetini de çağırarak ikilik çıkarmak
TBMM’nin Londra Konferansı‘na Katılma Sebepleri
- TBMM’nin barış taraftarı olduğunu göstermek.
- Mısak-ı Milli’yi dünyaya duyurmak
- Londra Konferansında İstanbul Hükümeti temsilcisi Tevfik ” Paşa “Sözü Türk milletinin yegane temsilcisi olan TBMM heyetine bırakıyorum” demiş, böylece itilaf devletlerinin istedikleri ikilik önlenmiştir.
Londra Konferansının Sonuçları
- İtilaf devletleri TBMM’yi resmen tanıdılar.
- TBMM ilk defa uluslararası bir kurulda varlığını gösterdi.
- Yunan kuvvetleri zaman kazanarak yeniden toparlandılar.
- TBMM barış yanlısı olduğunu ispatladı.
- Misak-ı Milli dünyaya duyuruldu.
- MOSKOVA ANTLAŞMASI 16 MART 1921
- Türk-Rus Yakınlaşmasının NedenleriTBMM’nin doğuda Ermenilere karşı başarı kazanmasıFransızlara karşı güneydeki halk direnişinin etkili olmasıYunanlılara karşı I. İnönü zaferinin kazanılmasıİki ülke arasında karşılıklı elçilikler açılarak iyi ilişkilerin başlamasıMustafa Kemal Paşa’nın diplomatik çabalarıHer iki ülkenin de düşmanlarının ortak olmasıSovyet Rusya’nın Anadolu’daki milli mücadeleyi kendi rejimine dönüştürmek istemesiMaddeleriOsmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasındaki anlaşmalar geçersiz sayılacakİki taraftan birinin.tanımadığı bir anlaşmayı diğeri de tanımayacakSovyet Rusya Sevr’i reddedecek, Misak-ı Milli’yi tanıyacakKapitülasyonların kalktığını Sovyet Rusya kabul edecekRusya, TBMM ile Ermenistan ve Gürcistan arasında imzalanan antlaşmaları Batum’un Gürcistan’a verilmesi şartıyla tanıyacakÖNEMİBatum’un verilmesi Misak-ı Milli’den ilk tavizdir.Rusya, TBMM’yi tanıyan ilk Avrupa devletidir.Sovyet Rusya milli mücadeleye destek vermeyi kabul etti.Sovyet Rusya, Sevr antlaşmasını tanımadığını ilan etti.Doğu sınırımız güvence altına alındı.TÜRK-AFGAN DOSTLUK ANTLAŞMASI
- 1 Mart 1921’de Moskova’da imzalandı.
- İlk kez bir İslam ülkesi TBMM’yi tanıdı.
- 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı, meclis kararıyla kabul edildi.
NOT:20 Ocak 1921 ‘de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi. 1921 Anayasası Yeni Türk devletinin ilk anayasasıdır.
II. İNÖNÜ SAVAŞI 23-31 MART 1921
Sebepleri
TBMM’nin Londra Konferansı’nda Sevr’i kabul etmemesi
Yunanlıların I. İnönü mağlubiyetinin öcünü almak istemesi
Türk ordusunun güçlenmeden yok edilmek istenmesi
İngilizlerin Yunanlıları teşvik etmesi
Yunanlıların işgallerini devam ettirmek istemesi
Sonuçları
Savaşı Türk ordusu kazandı.
İtalyanlar işgal ettikleri yerlerden çekilmeye başladılar.
Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya çektiği telgrafla “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz” demiştir.
Yunanlılar Türkleri yenmek için daha büyük kuvvetlere ihtiyaçları olduğunu anladılar.
İngiltere’nin Yunanistan’a olan güveni sarsıldı.
KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI 10-24 TEMMUZ 1921
Sebepleri
Yunanlıların İnönü savaşlarıyla kaybettikleri prestijlerini tekrar kazanmak istemeleri
Türk ordusunun toparlanmasına fırsat vermeden ortadan kaldırma düşüncesi
Ankara’yı alarak TBMM’yi dağıtmak ve Sevr’i Türklere kabul ettirmek istemeleri
İtilaf devletlerinin desteğini yeniden kazanmak istemeleri
İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu Yunanlıların takviye kuvvetlerle aniden saldırmaları üzerine yenilgiye uğradı. Mustafa Kemal Paşa’nın tavsiyesiyle Türk ordusu Sakarya ırmağının doğusuna çekildi.
Sonuçları
Sakarya ırmağı iki ordu arasında sınır oldu.
Afyon, Kütahya, Eskişehir işgale uğradı.
İtalyanlar Anadolu’dan geri çekilme işlemini durdular.
Fransızlar barış yapmaktan vazgeçtiler.
TBMM’nin Kayseri’ye taşınması gündeme geldi.
Düzenli ordunun kaldırılarak Kuvay-ı Milliye’ye geçilmesi fikri ortaya çıktı.
TBMM’de tartışmalar başladı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN BAŞKOMUTAN OLMASI 5 AĞUSTOS 1921
Yunan ilerleyişini durdurmak için Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesi fikri gündeme geldi.
TBMM’deki milletvekillerinin çoğunluğunun isteğiyle Mustafa Kemal Paşa başkomutanlığa seçildi.
Savaşın kazanılması amacıyla daha hızlı kararlar alabilmesi ve uygulayabilmesi için Mustafa Kemal Paşa’ya TBMM’nin bütün yetkileri üç ay süre ile verildi. (Bu yetki daha sonra uzatıldı.) ‘
Böylece Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresi öncesi istifa ettiği askerlik mesleğine geri döndü.
TEKALİF-İ MİLLİYE KANUNU 8 AĞUSTOS 1921
Ordunun ihtiyacını karşılamak ve orduyu savaşlara hazırlamak için bu kanun çıkarılmıştır.
Genel seferberlik uygulanmış, yiyecek, giyecek ve asker toplanmıştır.
Tekalif-i Milliye emirlerini sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için İstiklal Mahkemeleri yaygınlaştırıldı.
SAKARYA SAVAŞI 23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921
Sebepleri:
Yunanlıların Türk ordusunu kesin olarak yok ederek Ankara’yı işgal etmek istemeleri
22 gün 22 gece savaş sürdü.
Mustafa Kemal Paşa, “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz” sözünü söyledi.
Sonuçları
Sakarya Savaşı Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı.
1683’ten beri devam eden Türk ordusunun geri çekilişi sona erdi.
Milli mücadelenin son savunma savaşıdır.
Yunanlılar savunmaya çekilirken taarruz sırası Türklere geçti.
İtalyanlar Anadolu’dan tamamen çekildiler.
Fransızlarla Ankara antlaşması imzalandı.
TBMM ile Sovyet Rusya hakimiyetindeki Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars antlaşması imzalandı.
Ukrayna ile dostluk anlaşması yapıldı. (2 Ocak 1922) Moskova Antlaşmasının hükümleri tekrarlandı)
TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya “Gazilik” unvanı ve “Mareşallik” rütbesi verildi.
Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı’ndaki en büyük kaybı Sakarya Savaşı’nda oldu.
İtilaf devletleri Sevr’i hafifleterek kabul ettirme girişiminde bulundular.
Yunanlılar Doğu Trakya’dan İstanbul’a yapmak istedikleri saldırıdan vazgeçtiler.
KARS ANTLAŞMASI 13 EKİM 1921
TBMM ile Azerbaycan – Gürcistan – Ermenistan arasında imzalandı.
Sovyet Rusya’nın hakimiyetine giren bu cumhuriyetlerle imzalanan, Moskova Antlaşmasının tekrarı niteliğinde bir antlaşmadır.
Doğu sınırımız kesin olarak güvence altına alınmıştır.
ANKARA ANTLAŞMASI 20 EKİM 1921
Sebepleri:
Fransızların işgal bölgelerinde büyük bir direnişle karşılaşmaları
Yunanlıların Türkleri yenemeyeceklerinin anlaşılması
TBMM’nin Ermeni meselesini çözmesi
Londra Konferansı’nda İtilaf devletlerinin aralarındaki anlaşmazlıkları giderememeleri
Sakarya savaşının kazanılması üzerine Fransızlar antlaşma yapmak zorunda kaldılar.
Antlaşmanın Maddeleri
Taraflar arasındaki savaş hali sona erecek
Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacak
Hatay Fransızlarda kalacak ancak burada özel bir yönetim kurulacak
Fransa, Sevr Antlaşması’nı tanıyacak.
Önemi:
Güney cephesi kapandı.
Hatay’ın kaybıyla Misak-ı Milli’den taviz verildi.
Suriye sınırı güvenlik altına alındı.
Güney illerimizdeki Ermeni meselesi sona erdi.
İlk kez bir itilaf devleti Misak-ı Milli’yi tanıdı.
İtilaf devletleri grubu parçalandı.
BÜYÜK TAARRUZ 26-30 AĞUSTOS 1922
Büyük Taarruz için Yapılan Hazırlıklar
Bir yıla yakın hızlı ve gizli olarak savaş hazırlıkları yapıldı.
Doğu ve güney cephelerinden takviye birlikler getirildi.
Tekalif-i Milliye Kanunu bütün yurtta uygulandı.
Orduya taarruz eğitimi verildi.
Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlık süresi uzatıldı.
Türk ordusu 26 Ağustos 1922’de Afyon’dan taarruza geçti.
Afyon’dan taarruz edilmesinin sebebi,
Yunanlıların taarruzu Eskişehir’den beklemeleri
Afyon’un ulaşım ve haberleşme açısından merkezi bir konum olması
Sonuçları:
Yunanlılar büyük bir yenilgiye uğradı.
9 Eylül’de İzmir, 18 Eylül’de Bursa düşmandan kurtarıldı.
Mustafa Kemal Paşa “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” sözünü söyledi.
Yunan başkomutanı esir alındı.
Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı.
Kurtuluş Savaşı’nın sıcak savaş dönemi bitti, diplomatik mücadele dönemi başladı.
Yunanlıların çekilmesi üzerine Türk ordusuyla İngiliz kuvvetleri karşı karşıya geldiler.
İtilaf devletleri ateşkes teklifinde bulundular.
MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI 11 EKİM 1922
Katılan Devletler:
İngiltere – İtalya – Fransa <-> TBMM
- Yunanlılar katılmadı.
- Yunanistan’ı İngiltere temsil etti.
- TBMM’nin temsilcisi ismet Paşa’dır.
Maddeleri
Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki savaş hali sona erecek
Doğu Trakya 15 gün içinde Yunanlılarca boşaltılacak ve TBMM’ye teslim edilecek
TBMM, barış antlaşması imzalanıncaya kadar Doğu Trakya’ya asker göndermeyecek ancak sekiz bin kadar jandarma kuvveti bulundurabilecek
İstanbul ve Boğazların yönetimi TBMM’ye bırakılacak ancak barış yapılıncaya kadar İtilaf kuvvetleri İstanbul’da kalacak
Türk kuvvetleri barış yapılıncaya kadar Çanakkale-lzmit çizgisinde bekleyecek
Önemi
Kurtuluş savaşının silahlı mücadele bölümü sona erdi.
İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı.
Osmanlı devleti hukuken sona erdi.
Lozan Antlaşması’na zemin hazırlandı.
İngiltere’de Yunan yanlısı Lyod George Hükümeti istifa etti.
İsmet Paşa’nın prestiji arttı.
ADIM ADIM TÜRKİYE
Saltanatın Kaldırılması 1 Kasım 1922
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923, Antlaşmanın Maddeleri, Önemi
Çağdaş Türkiye Yolunda Adımlar TBMM Dönemi
Cumhuriyetin İlanı 29 Ekim 1923
SALTANATIN KALDIRILMASI 1 KASIM 1922
- İtilaf devletleri barış konferansına TBMM ile birlikte İstanbul Hükümeti’ni de çağırdılar.
- Amaçları Türk heyetleri arasında ikilik çıkarmaktı.
- TBMM hem bu ikiliği kaldırmak hem de milli egemenliği tam olarak gerçekleştirmek için Saltanatın kaldırılmasına karar
- verdi.
Sonuçları
Altı yüz yıldan beri devam eden Osmanlı hanedanı sona erdi.
Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti.
Son Osmanlı hükümdarı Sultan Vahdettin İstanbul’dan ayrıldı.
Laikliğin gerçekleştirilmesi için ilk önemli adım atıldı.
İtilaf devletlerinin çıkarmak istedikleri ikilik önlendi.
Milli egemenliğin gerçekleşmesi için önemli bir aşama kaydedildi.
Osmanlı hanedanından şehzade Abdülmecit Efendi TBMM tarafından Halifeliğe seçildi.
Şartlar uygun olmadığı için halifelik kaldırılmamıştır.
LOZAN ANTLAŞMASI 24 TEMMUZ 1923
- Lozan Görüşmeleri
20 Kasım 1922- 4 Şubat 1923
- Lozan Görüşmeleri
23 Nisan 1923 – 24 Temmuz 1923
LOZAN Antlaşmasına Katılan Devletler
İngiltere – İtalya – Yunanistan – Fransa
Japonya – Romanya – Yugoslavya
Boğazlarla ilgili Görüşmelere Katılanlar; Sovyet Rusya-Bulgaristan
Gözlemci Devlet; ABD
Konferansın Toplanma Yeri Sorunu
TBMM, konferansın İzmir’de toplanmasını istiyordu, böylece;
Mustafa Kemal Paşa’nın konferansı etkilemesi kolaylaşacak
Türk heyeti ile TBMM arasındaki haberleşme daha kolay sağlanacaktı.
İtilaf devletleri ise uluslararası konferansların tarafsız ülkelerde toplanması gerektiğini bildirdiler.
Konferansın İsviçre’nin Lozan kentinde yapılması kabul edildi.
Konferansa Gönderilecek Temsilci Sorunu
TBMM’yi Lozan Konferansı’nda hükümet başkanı Rauf (Orbay) Bey temsil etmek istiyordu.
Amacı Mondros Ateşkesi’ni imzalamakla edindiği kötü izlenimi silmekti.
Mustafa Kemal Paşa Mudanya’da başarılı bir ateşkes imzalamış olan İsmet Paşa’yı tercih etti.
TBMM tarafından İsmet Paşa’nın temsilci olması kararlaştırıldı.
Konferansta Görüşülecek Konular
- Türk heyeti, konferansta sadece Kurtuluş Savaşı’yla ilgili konuları değil yüzlerce yıllık sorunları görüşecekti.
- Türk heyeti iki konuda kesinlikle taviz vermeyecekti, bunlar;
Ermeni meselesi
Kapitülasyonların kaldırılması
- Konferansta görüşülecek diğer konularla ilgili olarak ise pazarlık yapılacaktı.
Lozan Görüşmelerinin Başlaması ve Kesilmesi
20 Kasım 1922’de başlayan Lozan görüşmeleri bir süre sonra tıkandı.
İtilaf devletleri Türk heyetinden birçok konuda taviz istediler.
En çok anlaşmazlık çıkan konular şunlardı,
o Kapitülasyonlar
o Dış borçlar
o Musul sorunu
o Boğazlar sorunu
Bu gelişmeler üzerine Lozan görüşmeleri 4 Şubat 1923’te kesildi.
Lozan görüşmelerinin kesildiği dönemde Türkiye’de iki önemli olay meydana geldi.
– İzmir I. İktisat Kongresi- 17 Şubat 1923
– I. TBMM’nin feshedilmesi 1 Nisan 1923
Lozan Görüşmelerinin Yeniden Başlaması ve Barış Antlaşmasının İmzalanması
Ø Lozan konferansının dağılması üzerine TBMM, boğazlar ve çevresini ele geçirmek için hazırlık yapmaya başladı. İngilizlerle savaş tehlikesi ortaya çıktı.
Ø İngiltere’de ise kamuoyu yeni bir savaşa karşı idi. Ayrıca İngiliz sömürgeleri çıkacak bir savaşta yardım göndermeyeceklerini, diğer Avrupa devletleri ise tarafsız kalacaklarını açıkladılar.
Ø Her iki tarafında savaşı göze alamaması üzerine konferans yeniden toplandı.
Ø 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı.
LOZAN ANTLAŞMANSININ MADDELERİ
1-SINIRLAR
Doğu Sınırı : Görüşülmedi, Kars antlaşması geçerli oldu. Irak Sınırı : Musul konusunda anlaşmazlık çıkması üzerine
Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere bırakıldı.
Suriye Sınırı : 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşmasına göre belirlendi.
Batı Sınırı : Meriç nehri sınır oldu.
Ege Adaları : Bozcaada ve Gökçeada Türkiye’ye, Oniki Ada İtalya’ya, diğer bütün Ege adaları silahsızlandırılması şartıyla Yunanistan’a verildi. II. Dünya savaşından sonra imzalanan Paris Antlaşması ile 12 Ada Yunanistan’a verildi.
2-BOĞAZLAR
Ø Boğazların yönetimi başkanlığını bir Türk’ün yapacağı uluslararası komisyona bırakılacak
Ø Boğazların her iki yakasında yirmişer km’lik alan silahsızlandırılacak
Ø Ticaret gemileri serbestçe boğazlardan geçebilecek
Ø Savaş gemilerine tonaj sınırlaması getirilecek.
Ø Savaş ihtimali olduğunda Türkiye boğazlan silahlandırabilecek
3-İSTANBUL’UN DURUMU
İstanbul’un Lozan antlaşması’nın TBMM’de onaylanmasından sonra bir buçuk ay içerisinde İtilaf devletlerince boşaltılması kararlaştırıldı.
4-KAPİTÜLASYONLAR
Kapitülasyonların bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılması kabul edildi.
5-DIŞ BORÇLAR
En çok Fransa ile aramızda bu konuda sorun çıktı.
Düyun-u Umumiye İdaresi kaldırıldı.
Osmanlı borçları Osmanlı Devleti’nden ayrılan devletler arasında paylaştırıldı.
Borçların önemli bir kısmını Türkiye ödeyecekti.
Borçlar Türk lirası ya da Fransız frangı ile ve taksitler halinde ödenecekti.
6-PATRİKHANE
Yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla patrikhane İstanbul’da kalacak + Seçilen patriği Türk hükümeti onaylayacak
7-YABANCI OKULLAR
Ø Türkiye’de bulunan bütün yabancı okullar Türk Milli Eğitim sistemine bağlı olacak.
Ø Bu okullar Türk müfettişlerince denetlenecek.
8-SAVAŞ TAZMİNATI
Ø Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak sadece Edirne’nin Karaağaç istasyonu alındı.
9-AZINLIKLAR
Ø Türkiye’de bulunan bütün azınlıklar Türk vatandaşı sayıldı. Böylece Avrupalı devletlerin içişlerimize karışmaları önlendi.
Ø Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları hariç Yunanistan’daki Türkler ve Türkiye’deki Rumların yer değiştirmesi kararlaştırıldı.
LOZAN ANTLAŞMASI‘NIN ÖNEMİ
Türkiye’nin bağımsızlığı tanındı.
Türk milleti açısından I. Dünya savaşı sona erdi.
Lozan Antlaşması uzun süre geçerli olması açısından diğer
antlaşmalara örnek oldu.
Boğazlar komisyonunun varlığı milli egemenliğimize gölge
düşürdü.
Uzun yıllar süren kapitülasyonlar, dış borçlar, azınlıklar gibi sorunlar çözümlendi.
Irak sınırı hariç diğer sınırlarımız belirlendi.
Türk bağımsızlık savaşı diğer esir milletlere örnek oldu.
Antlaşmadan Sonra Sorun Olan Konular
Musul Sorunu
Hatay Sorunu
Boğazlar Sorunu
Dış borçların ödenme şekli
Nüfus mübadelesi
Yabancı okullar
ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ATILAN ADIMLAR
II. TBMM DÖNEMİ
Kurtuluş savaşını kazanan I. TBMM bu süre içinde yıprandığı için 1 Nisan 1923’te feshedildi. 11 Ağustos 1923’te II.TBMM açıldı.
v II. TBMM 1923-1927 arasında faaliyet gösterdi.
v II. TBMM bir inkılap meclisidir.
v II. TBMM döneminde;
ü Lozan Antlaşması’nın onaylanması
ü Cumhuriyetin ilanı
ü Halifeliğin kaldırılması
ü Ankara’nın başkent olması
ü 1924 Anayasası’nın kabulü
ü Medeni Kanun’un kabulü
ü Kılık – Kıyafet Kanunu
ü Tevhid-i Tedrisat Kanunu gibi önemli inkılaplar gerçekleştirildi.
CUMHURİYETİN İLANI 29 EKİM 1923
Kurtuluş savaşı yıllarında sürekli milli egemenliğin önemi vurgulanmıştır.
TBMM’nin varlığı cumhuriyetin ilanını gerektiriyordu.
Ankara’nın başkent olarak ilanının ardından rejim tartışmaları başladı.
1923 Ekim’inde Ali Fethi Bey hükümetinin istifasıyla ortaya bir hükümet bunalımı çıktı.
Meclis hükümeti, sistemi yüzünden yeni bir hükümetin kurulması gecikiyordu.
Hükümet bunalımını çözmek ve rejim tartışmalarını sona erdirmek amacıyla Mustafa Kemal Paşa’nın teklifiyle Cumhuriyet ilan edildi.
SONUÇLARI
Yeni Türk devletinin rejimi belirlendi.
Hükümet bunalımı sona erdi.
Meclis hükümeti sisteminden kabine sistemine geçildi.
1921 Anayasası’na devletin rejimi, dili, dini, başkenti ile ilgili maddeler eklendi.
Mustafa Kemal Paşa – İlk Cumhurbaşkanı
İsmet Paşa – İlk Başbakan
Fethi (Okyar) Bey – İlk TBMM başkanı seçildiler.
TÜRK DEVLETİNİN YÖNETİM ANLAYIŞI
Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şekli
Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şekli genel anlamda Cumhuriyet’tir. Ancak bu yönetim şeklini biraz daha açmak gerekirse parlamenter cumhuriyet ve üniter devlet yönetim şekline sahip olduğunu görmekteyiz.
Şimdi parlamenter Cumhuriyet ve Üniter Devlet kavramları hakkında bilgi verelim.
Parlamenter cumhuriyet
Parlamenter cumhuriyet, devlet başkanlığı makamına gelecek kişilerin soya dayalı olarak değil seçimle belirlendiği parlamenter sistem.
Başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerinin tersine parlamenter cumhuriyet rejimlerinde devlet başkanı olan cumhurbaşkanı daha az hatta sembolik sayılabilecek yetkilere sahiptir. İcra yetkilerinin büyük kısmı hükümet başkanında (başbakan) toplanmıştır.
Üniter devlet
Üniter devlet, merkezi idarenin üstünlüğüne dayalı ve idari birimlerin (ulusal ölçeğin altındaki birimlerin) sadece merkezi yönetimin devretmeyi uygun gördüğü yetkileri kullanabildiği, tek bir birim olarak yönetilen devlet. Dünya devletlerinin büyük çoğunluğu üniter devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3’üncü maddesine göre, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olması onun “üniter devlet” olması demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir; yani kendi bünyesinde farklı kanunların geçerli olduğu farklı yönetim bölgeleri yoktur. “Federatif” yapılar yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkisi tüm Türkiye topraklarını kapsar ve her Türk vatandaşı bu topraklar üzerinde eşit muamele görür. Söz konusu üniter devlet yapısı, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün ve iç huzurunun en büyük teminatıdır.
Türkiye’de üniter devlet yapısı; merkezi idarenin merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatları ile yerel yönetim teşkilatlarından oluşmaktadır.
DEMOKRASİ
Demokrasi Nedir ?
Vatandaşların rol aldığı hükümet şeklidir. Vatandaşlar doğrudan ya da temsilciler vasıtasıyla hükumette yer alabilirler.
Demokrasi toplumdaki siyasi, ekonomik, dini, kültürel, etnik, yasal eşitlik konularında öne çıkan bir anlayıştır. Yasal eşitlik, özgürlük ve hukukun üstünlüğü demokrasinin en önemli unsurlarıdır.
Demokratik Yönetim Türleri
- Doğrudan demokrasi:
Temsilci olmadan, halkın kendisini yönetmesidir. Devlete ilişkin tüm kararlar aracısız olarak insanların oyuyla alınır. İdeal demokrasi şeklidir ancak uygulaması zordur.
- Yarı doğrudan demokrasi:
Halkın hem kendisi, hem de temsilcileri ile kendini yönetmesidir. Yasa tasarıları halkoyu(referandum)’na sunulur. Temsili ile doğrudan demokrasilerin birleşimidir. İktidarın kullanımı temsilcilerdedir ancak halkın talebine göre halkoyu yapılabilir.
- Halkoyu(referandum): Halkın oyları ile seçim yapmasıdır.
- Halk vetosu: Temsilciler(parlemento) tarafından kabul edilen yasaların halk tarafından halkoyunda yürütlükten kaldırılmasıdır.
- Halk girişimi: Halkın bir konuda yasa çıkarılması veya değişiklik yapılması için hükümeti harekete geçirmesidir.
- Temsili demokrasi:
Egemenlik hakkının temsilciler vasıtasıyla kullanıldığı demokrasi türüdür. Türkiye de dahil dünyanın çoğunda bu anlayış yürütlüktedir.
- Nisbi temsili sistem: Partilerin aldığı oy oranınca mecliste temsil edilmesidir.
- Çoğulculuk ilkesi: Çoğunluğun yönetim hakkının azınlığın temel hakları ile sınırlı olmasıdır. Muhalefet partilerinin bulunmasını öneren ilkedir.
- Çoğunluk ilkesi: Seçimde en çok oyu alan adayın seçilmesi ilkesidir. Devletin çoğunluk oyları ile yönetilmesini öğütler.
- Çoğunluk hükümeti: Genel seçimlerde en çok oyu alan partinin iktidar olmasıdır.
- Azınlık hükümeti: Mecliste çoğunluğu olmayan bir partinin, başka partilerin hükümette yer almadığı halde dışarıdan destek vermesiyle, oluşturduğu hükumettir.
- Koalisyon hükümeti: Birden fazla partinin hükumeti birlikte kurmasıdır.
- Basit çoğunluk: En çok oyu alanın seçilmesidir.
- Nitelikli çoğunluk: Oyların 2/3’ü veya 3/5’i gibi oranlardaki çoğunluğudur.
- Salt çoğunluk: Oyların yarıdan fazlasıdır.
Demokrasilerde bulunması gereken temel özellikleri dört maddede özetleyebiliriz:
- Özgür ve adil seçimlerle hükümeti seçebilmek için siyasi düzen
- İnsanların uygar yaşamda ve politikada etkin biçimde rol alması
- Tüm vatandaşların insan haklarının korunması
- Tüm vatandaşlara eşit şekilde uygulanan kanun uygulamaları.
MEDENİYETLER VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
Öncelikle Medeniyetin tanımını yapalım
Medeniyet (Uygarlık) nedir?
Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.
- İran’da imparatorluk kuran Persler,Lidyalıları mağlup ederek Anadolu’ya egemen olmuşlardır.
- Anadolu’yu satraplıklara(eyaletlere) ayırarak ülke yönetimini kolaylaştırmayı amaçlamışlardır.
- Haberleşmeyi sağlamak için ilk defa posta teşkilatını kurmuşlardır.
- Zerdüştlük (Mecusilik) dinine inanmışlardır. Ateş kutsal kabul edilmiştir.
- Persler Ön Asya’da çivi yazısını kullanan son uygarlıktır.
- Çinliler, barut, pusula, kağıt, mürekkep ve matbaayı ilk defa kullanmışlardır. Kendilerine özgü yazı ve alfabeyi kullanmaları, ipekten kağıt üretmeleri onların kültürel alanda ilerlediklerinin göstergesidir.
- İpek böceğinden kumaş elde eden Çinliler dokumacılık alanında oldukça ilerlemişlerdir. Ayrıca Çin Medeniyeti, porselen ve seramikleriyle de ün kazanmıştır.
- Çin’de; Budizm, Göktanrı inancı, Taoculuk ve Konfüçyüs felsefesi inanç olarak görülmüştür.
- Bu bölgeye göç eden topluluklar, üstün Çin medeniyeti içinde milli benliklerini kaybetmişlerdir.
- Çinliler, ipek Yolu hakimiyeti için Türklerle mücadele etmişlerdir. Bu mücadelelerin de etkisiyle askerlik alanında Türkler’den etkilenmişler ve atlı birliklerden oluşan ordular kurmuşlardır. Türk akınlarını durdurmak isteyen Çinliler, Çin Seddi‘ni inşa etmişlerdir.
- Budizm tapınakları ve Çin Şeddi, Çin’e ait dünyaca ünlü eserlerdir.
- Asya’nın güneyinde olan Hindistan zengin kaynaklara sahip olduğu için istilalara uğramıştır. Bunun sonucunda Hindistan’da çeşitli dinler, diller ve kültürler ortaya çıkmıştır. Bu durumun görülmesi, Hindistan’da siyasi birliğin kurulamamasında etkili olmuştur. Hindistan’da siyasi olarak daha çok derebeylikler hakimdi.
- Hindistan’ı kuzeyden gelen “Ariler” M.Ö. 1200 yıllarında işgal etmişler ve Hinduizm inancının etkisiyle “Kast Sistemi”ne dayalı bir toplum düzeni kurmuşlardır.
- Kast Sistemi’nde Hint Toplumu; Brahmanlar (Din adamları); Asiller ve askerler (Yöneticiler); sanatkarlar, tüccarlar ve çiftçiler; işçiler ve köleler olmak üzere dört gruba ayrılmıştır. Bu sisteme göre halk mesleki sınıflara ayrılmıştır. Kast Sistemi‘ne göre meslekler babadan oğula geçerdi. Bu sistemde sınıflar arasında geçiş katı kurallarla engellenmiştir.
- Kast Sistemi’nin etkisi, bölgenin istilalara açık olması, farklı dinler ve dillerin varlığı Hindistan’da milli bilincin ve siyasi birliğin oluşmasını engellemiştir.
- Hindistan’da dini mimari gelişmiştir. Budist ve Brahman (Hinduizm) tapınakları en önemli eserleridir. Verimli topraklara sahip olan Hintliler, Mezopotamya ve Orta Asya ile ticaret yapmışlar, Hindistan’dan başlayıp Akdeniz’e ulaşan Baharat Yolu’nu kullanarak ticareti geliştirmişlerdir.
4-İSKİT MEDENİYETİ (SAKA):
Önce Orta Asya’da görülen İskitler, Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara gelerek yerleşmişlerdir. Atlı göçebe yaşamışlar, hayvancılıkla uğraşmışlardır. Alper Tunga ve Şu adlı destanları vardır. Anadolu’ya kadar akınlarda bulunmuşlardır. Bilinen ilk Türk topluluğudur.
5- MEZOPOTAMYA MEDENİYETLERİ:
Güneydoğu Anadolu Toroslarından başlar. Basra Körfezi’ne dökülen Fırat ile Dicle Nehirleri arasında kalan bölgeye Mezopotamya denir.
Mezopotamya medeniyeti, başta Anadolu, Ege ve Mısır medeniyetleri olmak üzere birçok medeniyeti etkilemiştir.
Mezopotamya medeniyeti, başta Anadolu, Ege ve Mısır medeniyetleri olmak üzere birçok medeniyeti etkilemiştir.
Mezopotamya medeniyeti, başta Anadolu, Ege ve Mısır medeniyetleri olmak üzere birçok medeniyeti etkilemiştir.
Mıdır Medeniyeti Bilimsel Çalışmaları :
Planör Modeli
Pek çok medeniyetin geride bıraktığı izlerde, hava ulaşımının bilinenden çok daha eski dönemlerde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mayaların kalıntılarında,
Mısır piramitlerindeki resimlerde, Sümer yazıtlarında bu durum açıkça görülmektedir.
Antik Mısır’da, sanatıyla, tıbbıyla, mimarisi ve kültürüyle dev bir medeniyet kurulmuştur.
Mısırlıların geride bıraktıkları eserler, kullandıkları tedavi yöntemleri, sahip oldukları bilgi birikiminin ve tecrübenin en önemli delillerindendir.
Bugün bazı bilim adamları, tarihin evrimi iddiasına göre piramitleri yapması oldukça zor olan Mısırlıların eserlerinin, uzaylılar tarafından yapıldığını dahi iddia edebilmektedirler.
a) ASURLAR:
Merkez Ninova’dır. Kuzey Mezopotamya’da kurulmuştur. Bölge tarıma elverişli olmadığı için ticaretle uğraşmışlardır.
Anadolu’nun içlerine kadar (Kayseri – Kültepe) gelmişler, koloniler kurmuşlar ve burada çivi yazılı tabletler bırakmışlardır.
Anadolu’da tarihi çağları başlatan ve ilk yazıyı getiren Asurlar’dır.
İlk sömürge imparatorluğudur.
Asur kanunları çok sert ve vahşidir. * İlk kütüphane Ninova’da kurulmuştur.
b) BABİLLER:
Sami kökenlidirler. Başkent Babillion’dur.
Hammurabi kanunları ilk anayasa niteliğindeki kanunlardır.
Daha serttir ve “kısas”a dayalıdır.
Hammurabi kanunları, Mezopotamya’nın Samileştirilmesini amaçlar.
Rahip – kral özelliğine son vermiş, ilk dünyevi devlet, ilk mutlak krallığı kurmuştur. *Yahudiler, II. Babil devleti zamanında sürgün edilmiştir. * Babil Asma Bahçeleri ve Babil Kulesi meşhurdur.
c) AKADLAR:
Sami kökenlidirler.
Akade adlı başkentleri vardır. (Tarihte bilinen ilk merkezi devlet veya imparatorluktur.)
İlk düzenli ordu Akadlar’da görülür.
Tarım gelişmiştir. Su kanalları yapmışlardır.
Zafer anıtı ve Agade tapınakları mimari eserleridir.
d) SÜMERLER:
Orta Asya kökenlidirler. M.Ö. 4000 yılında güney Mezopotamya’ya gelmişlerdir.
Şehir devletleri halinde yaşamışlardır, (Ur, Uruk, KİŞ, Lagaş, Nippur)
Rahip – kral özelliği görülür.
Çok tanrılı inanç vardır, ahiret inançları zayıftır.
Ziggurat denilen çok katlı, çok amaçlı tapınakları vardır.
M.Ö. 3000 yılında çivi yazısını bulmuş ve tarihi çağları başlatmışlardır.
Urgakina kanunları tarihte bilinen ilk yazılı kanunlardır. (Bilinen ilk hukuk devleti Sümerler). *
Kanunlar hafiftir ve fidye esası vardır. * Gılgamış, Yaratılış, Tufan gibi dini nitelikli destanları vardır. * Herkes askerdir. * Taş olmadığı için kalıcı mimari eserleri yoktur. * Astronomi, takvim, matematik gelişmiştir.
İRAN MEDENİYETİ :
İran’da ilk Partlar, sonra Medler yaşamıştır. MÖ 6. yy.da Persler Medler’i yıkmışlardır.
Çok büyük bir imparatorluk kurmuşlardır, (indus Nehri’nden Ege Denizi’ne, Kafkaslar’dan Basra Körfezi’ne kadar)
Ülkeyi “satraplık” denilen eyaletlere ayırmışlardır.
Ticaret gelişmiştir. (Ticaret yolları üzerinde oldukları için)
Tarihte bilinen ilk posta teşkilatını kurmuşlardır. * Zerdüştlük dini (ateşperest) hakimdir. * Büyük İskender son vermiştir.
İran’da ilk medeniyet eserleri, M.Ö. 3000’lerde görülmüştür. Arya kavimlerinden Medler, M.Ö. 550’li yıllara kadar İran’a, hâkim oldular. Bu tarihlerden başlayarak İran’a Medleri yıkan Persler hâkim oldu. Pers Uygarlığına ise M.Ö. 330’larda Makedonyalı İskender son verdi.
- Persler Hindistan’dan Tuna’ya, Karadeniz’den Kızıldeniz’e kadar olan geniş bir sahaya hakim olmuşlardır.
- Bilinen ilk posta teşkilatını kurdular.
- Ege’den İran’a uzanan ve “Kral Yolu” adını alan ticaret yolunu aktif hale getirdiler.
- Mimaride Mezopotamya, Mısır ve Anadolu Uygarlıklarımdan etkilenerek, kendilerine ait bir tarz geliştirdiler.
- Pers Devleti krallıkla yönetildi.
- Kral, ülkeler kralı ya da krallar kralı (Şehin Şah) diye anılırdı.
- Persler Hindistan’dan Tuna’ya, Karadeniz’den Kızıldeniz’e kadar olan geniş bir sahaya hakim olmuşlardır.
- Bilinen ilk posta teşkilatını kurdular.
- Ege’den İran’a uzanan ve “Kral Yolu” adını alan ticaret yolunu aktif hale getirdiler.
- Mimaride Mezopotamya, Mısır ve Anadolu Uygarlıklarımdan etkilenerek, kendilerine ait bir tarz geliştirdiler.
- Pers Devleti krallıkla yönetildi.
- Kral, ülkeler kralı ya da krallar kralı (Şehin Şah) diye anılırdı.
- Kralın yanında söz sahibi olan bir danışma kurulu vardı.
- Devlet, satraplıklara (eyaletlere) ayrılmış ve satraplıklar, merkezden atanan valiler tarafından yönetilmekteydi. Bu uygulama devletin merkezi otoritesini güçlendirmiştir. İranlılar, Zerdüşt dinine inanırlardı.
TÜRK İSLAM BİLGİNLERİ VE ESERLERİ
Türk-İslam tarihi boyunca bir çok konuda ve alanda bir çok ilim adamı,bilim adamı,filozof ve alim bilime ,ilime ve diğer çeşitli alanlarda bulunan pozitif bilimler ve islam ile alakalı çeşitli araştırmalar ve eserler ortaya çıkarmıştır. Şimdi bu bilginlerden bazılarını ve en ünlü olanlarını eserleriyle birlikte anlatacağız
FARABİ (870-950)
Türkistan’ın Farab (Karaçuk) şehrinde doğmuştur.
Helenistik çağına ait eserleri Yunan felsefecilerine analtmıştır. İslam düşünce hayatının gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Psikoloji,Politika, Matematik,Fizik,Mantık ve Astronomi alanlarında çalışmalar yapmış,100 dolayında kitap ve makale yazmıştır.
Eserlerinin çoğu,Latinceye çevrilmiştir. Uzun yıllar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur.
-Avrupa’da Al-Phorobius adıyla tanınmıştır.
Muallim-i Sani (İkinci Öğretmen) unvanı ile tanınmıştır.
Akılcılığı ön planda pozitif bilimlerin gelişmesine katkı yapmştır.
İBN-İ SİNA (980-1037)
-Maveraünnehir civarında yetişen İbn-i Sina,FİZİK,Biyoloji,Mantık,Felsefe,Ahlak dallarında 200 dolaylarında eser yazmıştır.
-Asıl uğraşını tıp ve felsefe alanında yapmıştır.Felsefe bilgisinin öğretisini Farabi’den elde etmiştir.
-‘El-Kanun-ı fit-tıb’ adlı tıp kitabı tüm dünya tarafından nam salmıştır.
-Hipokrat’tan sonra tıbbın ikinci babası sayılır.
-Beynin özellikleri üzerine araştırmalar yapmıştır. Kan dolaşımını inceleyip ilaçlar bulmuştur.
–Batı’da ‘Avicenna’ adıyla tanınan İBN-İ SİNA’nın eserleri birçok Batı diline çevrilmiş ve yıllar boyunca Avrupa üniversitelerinde ders olarak okutulmuştur.
ÖMER HAYYAM (1048-1131)
-Büyük Selçuklular döneminde yaşamıştır. Zamanın en meşhur bilgin ve şairlerindendir.
– Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah zamanında Astronomi,Tıp, Matematik, alanında çalışmalar yapmıştır. Cebir ve geometri konularında Muhammed Beyhaki ile ortak eserler ortaya çıkarmıştır.
-Zamanın bilim adamlarından oluşan bir heyetle ‘Celali Takvimi’ni (Takvim-i Melikşah) düzenlemiştir.
–‘Rubailer adı verilen eserleri en ünlü eserleridir.
GAZALİ (1058-1111)
-Büyük Selçuklu Dönemi’nde yetişmiştir.
ilim adamı ve kelamcılardandır. Gazali,Bağdat’taki Nizamiye Medresesielerinde müderrislik ( rektörlük ) yapmıştır.
-Devleti bölen akımlarla ve siyasi din akımlarıyla özellikle batınilik ile mücadele eden Gazali’nin en ünlü eseri ‘İhyaü’l Ulumid-din’ dir.
İBN-İ RÜŞT (1126-1198)
–İspanya’da doğup yetişen en büyük İslam filozoflarındandır.
-Endülüs Emevileri döneminde yaşamıştır. İbn-i Rüşt,ARİSTO ‘nun felsefe yöntemiyle ilgili çalışmalar yapmıştır.
Avrupalılar’a ARİSTO’yu tanıtmıştır.
-İbn-i Rüşt,aklın inançtan dinden öncelikli oluğunu dile getirmiştir. .Çünkü,ona göre gerçek inanca ancak akıl yoluyla ulaşılabilirdi.
-‘İbn-i Rüşt’ Batı’da ‘Avirroes’ adıyla tanınır. Akılcılık düşüncesinin ortaya çıkmasında büyük bir etkiye sahiptir.
AKŞEMSEDDİN: ( 1389 – 1459 )
Pasteur ( PASTÖR)’den önce Mikrobu bulan ilk bilim adamı.
İstanbul’un fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet’ in Hocasıdır
MİMAR SİNAN (1489-1588)
Mimarların ustası
Mimar Sinan mimarlık tarihimizin ve hatta dünya mimarlık tarihinin en ünlü ve saygı gören mimarlarından biridir
Mimar Koca Sinan, 1489 – 1588 yılları arasında yaşamıştır. Dünyanın en büyük yapı sanatçılarındandır. Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelmiştir., 17 Temmuz 1588’de İstanbul’da öldü.
Doğum tarihi kesin değildir. Ailesine ve yaşamına ilişkin kimi zaman yetersiz ve çelişkili bilgiler vardır. Mimar Sinan ile aynı dönemde yaşayan Sâi Mustafa Çelebi‘nin eserlerinden yaşamına dair kesitler vardır.Kaynaklara göre Mimar Sinan, I. Selim (Yavuz Sultan Selim ) padişah olduktan sonra başlatılan ve Rumeli’de olduğu gibi Anadolu’dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulamaya geçilince 1512’de devşirme sistemi aracılığıyla İstanbul’a getirildi.
HEZRAFEN AHMET ÇELEBİ
Uçmayı Başaran İlk Türk
Hezarfen Ahmed Çelebi, dünyada ilk kez uçan Türk bilginidir. Onyedinci yüzyılda yaşamıştır.
1623-1640 yılları arasında hükümdar olan Sultan Dördüncü Murad zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Hezarfen olarak bilinir.
FATİH SULTAN MEHMET HAN ( 1432-1481)
Havan topunu icat eden padişah Fatih, Osmanlının 7. padişahıdır. İstanbul’un fethi dünya tarihinde en önemli olaylardan olduğu için , Fatih de dünyada gelmiş geçmiş dehaların en başta gelenlerindendir.
Fatih Sultan Mehmet Han Latince,Arapça ve Farsça,Rumca, İslavca,İbranice, Keldanice de bilmekteydi.Osmanlı Devletine kazandırmış olduğu büyük savaş topları imparatorluğun büyük sınırlara ulaşmasında çok fazla etkilii oldu
Fatih nın yanında, ve de bilmekteydi. Osmanlıya kazandırdığı büyük toplar devletin geniş alanları fethetmesinde yararlı olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet’in karakteri hakkında Yunan bilgini Trabzonlu Georgios şunları ifade etmiştir :
“İkinci Mehmet şüphesiz Kirus’tan da, Büyük İskender’den de, Sezar’dan da büyüktür. Hatta bir kelimeyle söylenecek olursa, gelmiş geçmiş bütün hükümdarlardan üstündür.”